22 Kasım 2024

37- İSLAM NASIL YOZLAŞTIRILDI?

HOW HAS ISLAM BEEN CORRUPTED?

كيف تم تحريف وإفساد الإسلام؟

*********

(Sh. 420-424)

MEHDÎLİK VE MEHDÎCİLİK

MESSIAH & MESSIANISM

المسيح والمسيحانية


Mehdî kelimesi Kur'an'da geçmez. Anlam olarak hidayete eren, hidayete erdiren demektir.

Hidayet (doğruya ve güzele kılavuzlamak), Kur'­an'a göre Allah'ın elindedir. 

Allah bu yetkisini peygam­berleri ve kitapları aracılığıyla kullanır. Peygamberle­rin getirdiği kitaplardaki ilkelerle hidayete çağıranlara ise mübelliğ (tebliğci), dâî (çağrı yapan), nezîr (uya­rıcı) denir. 

Bu hidayet yolcularının hiçbirinde tebliğ dı­şında bir amaç ve beklenti yoktur.

Mehdî, siyasal liderlik, devlet başkanlığı, maddesel önderlik talepleri olan bir "kurtarıcı" portresine sahiptir. 

Nitekim tarih boyunca tüm mehdî adayları, yönetimi bir şekilde ele geçirmeyi esas almış kişilerdir. Bunu bazan açık, bazan da örtülü biçimde ifade ederler. 

Ama hepsinde kitleyi, bir önder sıfatıyla siyasal ve askerî hareketleri de kullanarak kurtarma iddiası vardır. 

Bunun içindir ki, İslam literatüründe mehdî kavramı hemen daima imamet (devlet başkanlı­ğı) kavramı ile yan yana veya bağlantılı olarak ele alınmıştır. 

Hatta, adaletli, güven verici bir devlet başka­nı görüldüğünde ona mehdî denebilmiş, en azından böyle bir devlet başkanının mehdî beklemeye gerek bırakma­dığı dile getirilmiştir. 

Örneğin, Abbasî halifesi N a s ı r

Lidinillah - الناصر لدين الله (ölm. 575/1180), devrin ünlü şairi Sıbt bin Te'âvîzî (ölm. 582/1186) tarafından mehdi diye anılı­yordu. 

Sibt, Nasır geldikten sonra artık mehdi bekle­meye gerek kalmadığını şiirlerinde ifade ediyordu, 

(bk. İlhan; Mehdîlik, 16)


Bu anlayış, zulüm ve despotizm altında inleyen kitle­lerde şu veya bu adla tarih boyunca hep var olagelmiştir. 

Bugünkü İslam dünyasında yaşayan şekli ise Yahudilik ve Hıristiyanlık'taki mesih (kurtarıcı) inancının Müslüman kitlelere aktarılmışıdır. 

Yahudiler, İlyas Peygamberin göğe çıkarıldığına ve âhir zamanda dünyayı kurtarmak üzere geri geleceğine inanmışlardır. 

Hristiyan dünya aynı inancı Hz. isa'yı göğe çıkararak yaşatmıştır. Bu inanç, İslam akîdesi içine de, ne yazık ki, isa'nın geri geleceğini tekrar eden bir söylem olarak girmiştir.

Emevîler döneminde Süfyânî adıyla bir kurtarıcı beklendi, 

(bk. Avni İlhan; Mehdîlik, İst. 1993, s. 13) 

Daha sonra bu, Sünnîliğe Hz. İsa'nın gökten ineceği ve Şiîliğe de, beklenen mehdinin (المهدى المنتظر) geleceği söylemi halinde girdi.

Kısacası, aklını ve eylemini vaktinde kullanmadığı için ezilen kitleler, iyice bunaldıklarında ütopik bir kurtarıcı beklerler. 

İslam dünyasında en ateşli mehdi beklentisi, tarih boyunca en çok ezilen Şiî-Alevî kitlelerde görülür. 

Bu beklenti, giderek, "Mehdî-i Muntazar - المهدى المنتظر (beklenen mehdî)deyimiyle imanın bir şartı haline getirilmiştir.

Şiî inancında, ilk zamanlar, mehdî olarak Hz . Ali'nin geri gelmesi beklenmiş ve mehdî inancı Ali'nin adı çevresinde oluşturulan mitolojiye bağlanmıştır.

165/782'de ölen ve tarihin en tehlikeli uydurmacıların­ dan biri olan Câbir b. Yezîd el-Ca'fî el-Kûfî (İmamı Âzam onun için "en büyük yalancı - ألكذاب العظما" diyor) 

Hz. Ali'nin bir kurtarıcı-mehdî olarak geri geleceğini iddia ediyor ve kanıt olarak da Kur'an'ın Neml Suresi 82. ayetini gös­teriyordu.

Hz. Ali'den sonra "geri gelecek mehdî" olarak onun oğlu Muhammed b. el-Hanefiyye (ölm. 81/700) öne çıkarıldı. 

Şiîlerde hemen her imam için öne sürülen bu geri gelme (ric'at - ألرجعة) nihayet 12. imam Mehdî-î Muntazar veya "Gâib İmam - ألامام الغائب" (Gizlenen İmam’la noktalandı. 

Şimdilerde tüm Şiî ekoller onun geri gelip insanlığı kurtaracağını ileri sürmektedir. 

Şiî ekollerin bazıları, bir mehdinin geleceğine inanır, ama onun adını vermezler.


MEHDÎ İNANCI, GEREKENİ YAPMAYAN VEYA YAPAMAYANLARIN AVUNMASINI SAĞLAYAN BİR ÜTOPYADIR. 


Bu inançta bekleme esastır. Eskiden ezildiğinin farkında olamadığı veya ezilmeye karşı çıkacak imkân bulamadığı için kahır çeken kitle, mehdî inancıyla, kahır çekmeyi, alda­tılmayı bizzat kendi eliyle imanlaştırmış olmaktadır. 

Bunun içindir ki mehdî inancından, daha doğrusu meh­dî hayal ve aldanışından kurtulamayan kitlelerin kal­kınması, ilerlemesi mümkün değildir. 

Mehdî inancı, atılım, üretim, gelişim ruhunu felce uğratan bir hurafedir.

BU HURAFEYE DESTEK OLARAK ORTADA DOLAŞTIRILAN “HADİS” PATENTLİ SÖZLERİN TÜMÜ UYDURMADIR.

Mehdiden maksat, tanrısal ışık ve aydınlı­ğın önderi ise O, BUGÜN İÇİN KUR’AN’DIR. 

ARTIK KİŞİLERDEN HİDAYET BEKLEME DEVRİ BİTMİŞTİR. 

ÇÜNKİ PEYGAMBERLİK DEVRİ KUR’AN’LA KAPATILMIŞTIR. 

Mehdiden maksat, kitlesel-siyasal kurtuluş ve bağımsız­lık ise bunun yolu BASÎRETLİ AKTİF SİYASETTİR. 

Bu değerlerde başarılı olamayanlar, hayal ve afsunun derin ve uyutucu sularında ömür tüketmeye devam ederler.


Mehdî ve mehdîlikle ilgili hadis patentli sözlerin, bir kere, hadis kritiği açısından hiçbirine güvenilemez. 

Çünkü bunların bazıları Hz. İsa dışında mehdî olama­yacağını söylerken, bazıları daha birçok mehdî tipten söz etmektedir. Kısacası, herkes kendi ekibinin şefini mehdî yapmak için bir veya birkaç hadis uydurmuştur. 

Özellik­le TASAVVUF-TARÎKAT ÇEVRELERİNDE her ekip kendi şeyhini "zamanın efendisi" veya "mehdî" olarak kabul et­tirmek için elinden geleni ardına koymamıştır. 

Akıl almaz keramet isnatları, kurtuluş vaatleri, korku ve teh­did salmalar... birbirini izler.

Bu çevrelerdeki "k u t u p" inancı, mehdî inancının ta kendisidir, 

(bk. Bu eser, Kutup mad.)


HER MEHDÎYE BİR DECCAL YANİ DÜŞMAN LAZIMDIR. 

O DECCAL da ekip başının siyasal ve ekonomik çıkarlarına en çok darbe vuran kişidir. 

Örneğin, Cumhuriyet döne­minin mehdî taslaklarının ortak Deccali daima Atatürk olmuştur


Bunda garip bir yan yoktur. 


ONLARIN AKIL VE KUR’AN DIŞI ÇIKARLARINA EN BÜYÜK DARBEYİ VURAN, ATATÜRK İDİ. 


Konuya Kur'an vahyi açısından bakarsak, mehdîlik diye bir inancın varlığını kabul, Hz. Muhammed'in son peygamber olduğunu kabulle yan yana duramaz. 

Bunların biri doğruysa öteki yanlıştır. 

Biz, Hz. Muhammed'in son peygamber olduğu­nu kabul ettiğimizdendir ki, başka bir mehdî geleceğine asla ihtimal vermeyiz ve böyle bir şeye inanmayı Kur'an'a aykırı buluruz. 


Esasen Kur'an, kişilerin hidayet önderi olma devrini kapatmış, ilkeleri öne geçirmiştir. İlkelerin kaynağı ise Kur'an'dır.


O halde, Kur'an'ın gelişinden sonra mehdî beklemek, ancak Kur'an'ı yetersiz ilan etmekle mümkün olur. 

Kur'an'ı yeterli bulanlar için başka bir mehdiye ihtiyaç yoktur.

Ne yazık ki İslam tarihi boyunca hemen her coğraf­yadan bir veya birkaç mehdî çıkmış ve halkı peşine takabilmiştir. 

Ancak bunların tümünün sonu felaket ve hezimet olmuştur.


Mehdîlikle ilgili uydurmalardan bazıları:

"Mehdinin çıkacağını inkâr eden, Muhammed'e indirileni inkâr etmiş demektir, isa'nın gökten ineceğini inkâr eden de kâfir olmuş demektir. Deccal'ın çıkacağını inkâr eden de kâfir olur. Kadere yani hayrın ve şerrin Al­lah'tan geldiğine inanmayan kişi de kâfir olur. Cebrail bana şunu haber verdi: Kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine inanma­yan kendisine benim dışımda bir Tanrı bul­sun!" (Elbânî'nin sadece uydurma demekle kalmayıp "bâtıl" dediği bu yalan için bk. Elbânî; ez-Zaîfa, 3/201- 202)


"Arınmış benlik öldürülmedikçe mehdî çık­maz. Arınmış benlik öldürüldüğünde ise gökte ve yerdeki tüm varlıklar öfkelenir de halk mehdînin huzuruna gelir, onu tıpkı zifaf gece­sinde süslenen gelin gibi süslerler. Mehdî de yeryüzünü adalet ve dürüstlükle doldurur. Yeryüzü tüm bitkilerini çıkarır, gök yağmur yağ­dırır. Ve ümmetim, Mehdî'nin kentinde daha önce hiç nimetlenmediği bir biçimde nimetlere boğulur." 

(Elbânî'nin uydurma demekle kalmayıp "m ü n k e r" dediği bu yalan için bk. Elbânî; ez-Zaîfa, 5/176)


YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder