HOW HAS ISLAM BEEN CORRUPTED?
كيف تم تحريف وإفساد الإسلام؟
(Sh. 296-306)
**********
İLİM & ÂLİM
SCIENCE & SCHOLAR
العلم والعالم
Arapça bir kelime olan ilim (el-ilm - ألعلم, çoğulu: ulûm - علوم) bilmek, bilgi, bilim anlamlarındadır.
Aynı kökten türeyen âlim - عالم (çoğulu: ulema - علماء, âlimûn - عالمون), malum - معلوم (çoğulu: malûmat - معلومات), alîm - عليم (iyice bilen), allâme - علامة (derin bilgi sahibi) kelimeleri de sıkça kullanılır.
Kur'an'da en çok kullanılan kelime-kavramlardan biridir.
Türevleriyle birlikte yaklaşık 850 yerde kullanılan ilim, yalın halde 105 kez geçmektedir.
Fiil olarak ;
- „bilir" (ya'lemu - يعلم) anlamında 93,
- “bilirsiniz" (ta'lemûn - تعلمون) anlamında 56,
- “bilirler" (ya'lemûn - يعلمون) anlamında 97,
- “bilin" (i'lemû - إعلموا) anlamında 27,
- “bilirim" (a'lemu - أعلم) anlamında 11 yerde geçer.
Çok iyi bilen anlamındaki alîm - عليم kelimesi aynı zamanda Allah'ın sıfatlarından biridir.
Ve tamamına yakını Allah'ın isim-sıfatı olmak üzere 140 yerde geçmektedir.
Ne ilginçtir ki, Kur'an, ilim sözcüğüne hiç bir olumsuzluk, çirkinlik eklemediği halde imana çirkinlik izafe etmiştir,
(bk. Bakara, 93)
İlme hiçbir olumsuzluk yüklemeyen Kur'an, ilmi taşıyan-kullanan kişiye (âlime) çirkinlik ve kötülük izafe eder.
(örneğin bk. Kasas, 78; Câsiye, 23)
Ancak burada da ilginç bir nokta dikkat çeker:
İlmin kötüye kullanımını gösteren ayetlerde, bu kötüye kullanımı sergileyenler ilim sahibi (âlim - عالم, ulu'l-ilm - ألو العلم) diye anılmamakta, kendilerinin sıfatı olmayan ilmi kötüye kullandıkları belirtilmektedir.
Oysaki ilmin iyiye ve güzele hizmet için kullanımından söz edilirken bu hizmeti verenler ilmi sıfat yapmış kişiler olarak anılmaktadır,
(bk. Kasas, 80; Ankebût, 43; Fâtır, 28)
Bu incelikten çıkarmamız gereken sonuç şudur:
- İlim objektiftir;
- iman ise sübjektiftir.
- Sübjektifi objektife kontrol ettirmeniz mümkündür ve bu kontrolden kimseye zarar gelmez.
- Objektifi sübjektife kontrol ettirmeniz, varlık kanunlarına aykırıdır ve bundan herkese zarar gelir.
O halde, Kur'an'ın yolu şudur:
- Bilim imanı kontrol eder, etmelidir;
- iman bilimi kontrol edemez, etmemelidir.
Bunun anlamı şudur:
Kur'an, bilginleri de
olumsuzluklardan arınmış kabul etmekte, ilmi kötüye kullananların onu gerçekte kendilerine sıfat edinmemiş kişiler olacağını göstermektedir.
BİD'ATLAR, HURAFELER
* İlmi, kutsal olan-kutsal olmayan diye ikiye ayırmak:
Kur'an, ilmi, Allah'ın ayetlerindeki sırları, incelikleri, güzellikleri, ibretleri ortaya çıkaran bir faaliyet olarak tanıtır.
Bu, bir anlamda hayatın tanıtılmasıdır.
- Tüm varlık (insan, evren, vahiy ürünleri) ayetlerden oluşur.
- Kur'an'ın belli parçaları ayet olduğu gibi,
- insanın iç dünyasındaki oluş-eriş ve değişmeler de ayettir.
- İnsanın dışındaki varlık ve evren de bir ayetler topluluğudur.
İlim, ayetlerden birinin veya birkaçının sırlarını keşfetme ve ilkelere bağlama işidir.
O halde herhangi bir ayetle meşgul olan herhangi bir bilgin, ilmin onurundan pay alacaktır.
Kur'an, kendi parçalarına " a y e t " dediği gibi, örneğin, Firavun'un, sonraki zamanlara kalsın diye korunmuş mumyasına da ayet demektedir, (bk. Yûnus, 92)
O halde Firavun mumyası üzerinde çalışan bir bilginle, Kur'an ayetleri üzerinde çalışan bir bilgin aynı onurlu uğraş içinde bulunmaktadır.
***********
Din bilimlerini kutsal, diğer bilimleri kutsal olmayan veya yarı kutsal ilan etmek Kur'an dışıdır.
It is against the Qur'an to declare religious sciences as sacred and other sciences as unholy or semi-sacred.
ومن خارج القرآن أن يعلن أن العلوم الدينية مقدسة وأن العلوم الأخرى غير مقدسة أو شبه مقدسة.
************
Bu yanlış bize kilise öğretisinden geçmiş bulunuyor.
This error has been passed down to us from church teaching.
لقد تم نقل هذا الخطأ إلينا من تعاليم الكنيسة.
*********
İlimlerde böyle bir ayrım olmayınca, bilginleri de böyle bir ayrıma tâbi tutamayız.
Din bilimleriyle uğraşanlar birinci sınıf bilgin, diğer bilimlerle uğraşanlar ikinci sınıf bilgin şeklinde bir kabul de Kur'an dışıdır.
Since there is no such distinction in sciences, we cannot subject scholars to such a distinction.
It is also against the Quran to accept that those who deal with religious sciences are first-class scholars and those who deal with other sciences are second-class scholars.
وبما أنه لا يوجد مثل هذا التمييز في العلوم، فلا يمكن أن نخضع العلماء لمثل هذا التمييز.
والقبول بأن الذين يتعاملون مع العلوم الدينية هم علماء درجة أولى والذين يتعاملون مع العلوم الأخرى هم علماء درجة ثانية هو أيضا خارج عن القرآن.
**********
Kısacası, Kur'an bilimler arasında hiyerarşi kabul etmez.
Tüm ilimler aynı derecede kutsal, tüm bilginler aynı mertebede onurludur.
Bilgini onurlu yapan, şu veya bu ilimle uğraşması değil, bilimle uğraşmasıdır.
The Quran does not accept hierarchy among sciences.
All sciences are equally sacred, all scholars are equally honorable.
What makes a scholar honorable is not his involvement in this or that science, but his involvement with science.
القرآن لا يقبل التسلسل بين العلوم.
إن كل العلوم متساوية في قدسيتها، وجميع العلماء شرفاء على حد سواء.
إن ما يجعل العالم محترمًا ليس أنه يتعامل مع هذا العلم أو ذاك، بل أنه يتعامل مع العلم.
**********
İslam dünyasının çöküş sürecine giriş sebeplerinin başında, ilimleri kutsal olanlar-olmayanlar ayrımına tâbi tutan zihniyetlere teslim olup, din bilimleri dışındaki bilimlere sırt dönmesi veya o ilimlerle gereğince ilgilenmemesidir.
Bunun bir anlamı da Müslüman dünyanın evrene ve onun sırlarına bakışta yalpalama sürecine girmiş olmasıdır.
* Şeytanın, bilgide ileri olmasına rağmen battığını söyleyerek ilmi bir tür şeytan hüneri gibi göstermek:
Şeytanın saptırmasına yenik düşmenin en tipik örneği bizzat bu anlayıştır.
Muvahhid (tevhid ilkelerine bağlı) eleştirmen İbnül-Cevzî (ölm. 597/1200), şeytanın kargaşaya itme ve aldatmalarını anlattığı eserinde bu noktayı ele almakta ve şu sonuca varmaktadır:
Şeytanın tasavvuf-tarîkat erbabını telbîsi’nin (aldatma ve kaosa itmesi) esası, bu insanların ilme sırt çevirir duruma getirilmesidir.
**********
Şeytan onları, 'İlim değil, ibadet önemlidir' diyerek aldatmıştır.
Satan deceived them by saying, "Worship is important, not knowledge."
لقد خدعهم الشيطان بقوله: "إن العبادة، وليس المعرفة، هي الأهم".
**********
Bu aldanış üzerine ilim kandilleri sönen tasavvuf-tarîkat çevreleri, karanlıklara yuvarlanmıştır... İlimlerinin yetersizliği yüzünden bilinçsiz bir biçimde uydurma hadislerin baskısı altında kalmışlardır...
Bu hal onları, kendi vesveselerine bâtın ilmi adını verip ilimleri "zahir ilmi" diye küçümsemeye ve nihyet bilimi inkâra götürmüştür...
(bk. Telbîsü İblis - تلبيس إبليس 188)
Halkın zihnine bir zehirli kıymık gibi sokulmuş bulunan bu slogana göre, "Şeytanın bilgisi çoktu ama yine de battı. O halde önemli olan ilim değil, amel ve ibadettir."
Bu zehirli slogana dayanak olabilecek tek bir vahiy ürünü gösterilemez.
**********
Vahye göre, şeytan, bilgisi
yüzünden değil, inadı ve cehaleti yüzünden batmıştır.
According to the revelation, Satan was destroyed not because of her knowledge, but because of her stubbornness and ignorance.
وبحسب الوحي، فإن الشيطان قد هلك ليس بسبب علمها، بل بسبب عنادها وجهلها.
*********
Onun bilgisi, çamurdan yaratılan Adem'in o mütevazı görünüşüne rağmen ne büyük değerlere gebe olduğunu görmeye yetmemiş ve bu yüzden Âdem'i küçük görerek Allah'ın "Adem'e secde et" emrine karşı çıkmıştır.
His knowledge was not sufficient to see how great values Adam who is created from clay, was, despite his humble appearance, and for this reason he despised Adam and opposed Allah's command to "prostrate to Adam."
ولم تكن معرفته كافية ليرى مدى عظمة آدم الذي خلق من طين، على الرغم من تواضعه، ولهذا السبب احتقر آدم وعارض أمر الله بـ "السجود لآدم".
*********
Sonraki yüzyılların, özellikle şekil ve merasimi öne çıkararak slogan ve kisve ile seçkinleşmek isteyen bazı tarikat çevreleri, ilmin denetiminden kaçmak için yoğun bir bilim düşmanlığı geliştirdiler.
Andığımız slogan, bu düşmanlığın maskelenmiş bir ifadesidir.
Bu sloganı İslam dünyasına egemen kılmak isteyenler kendi hesaplarına uygun bir "takva" anlayışı geliştirerek ilimle mücadeleyi bir tür "takva savaşı" halinde tanıttılar.
Öyle ki, onlara göre, ilimle takva arasında ters orantı vardır.
İlim arttıkça takva azalır; çünkü ilim arttıkça insan biraz daha şeytanlaşır.
Bu anlayış, Kur'an'ın hayata sokmak istediği anlayışın tam tersidir.
Kur'an, Allah'a yakınlık ile ilim arasında doğru orantı görmektedir: ilim arttıkça Allah'ı bilme ve takva da artar.
(bk. Fâ tır, 28)
Doğrusu şu ki ;
İlim sahiplerinin zaman zaman dine-diyanete karşı çıkışlarının sebebi, ilmin dinden ve Allah'tan uzaklaştırıcı bir rol oynaması yüzünden değildir.
Sebep, din adına ortaya getirilen anlayışların sahtelikler ve akıldışılıklarla dolu olmasıdır.
Sahte din çevreleri buna hiç değinmezler.
Sanki ortada gerçek bir din var da ilim sahipleri bu dine karşı çıkıyor...
Bu yaptıkları, işledikleri öteki kötülüklere taş çıkartan bir günahtır.
Çünkü bu ikincisi tüm topluma, hatta tüm insanlığa zarar vermektedir.
Anılan kötülük günümüzde, ilmin yerine eski din temsilcilerinin kabullerini koyan bir taklitçilik şeklinde sergilenmektedir.
“Eski ulemaya, selef âlimlerine saygı" adı altında yürütülen bu ilim düşmanlığı, İslam'a ve insana ihanetin en tehlikelilerinden biridir.
* İlim olmadan vahyin bir değer ifade edeceğini sanmak:
Vahyin, ilimsiz hiçbir işe yaramayacağı, Kur'an'ın temel kabullerinden biridir.
Başka hiçbir kanıt olmasa, Kur'an'ın ilk emrinin " O K U ! " oluşu, bu söylediğimizi belgelemeye yeter.
Halbuki daha birçok Kur'ansal kanıt vardır.
Kur'an'ın adı olan "KUR’AN" kelimesi "okunacak şeyleri toplayan kitap" demektir.
Bu da gösterir ki bu kitap, okumaktan yani ilimden ayrı düşünülemez.
Aynı zamanda tüm vahyi ifade etmek için kullanılan "KİTAB" kelimesi de Kur'an'ın adlarından biridir.
Kur'an'a göre, kâinatla insan da birer kitaptır.
Kur'an mesajının ilimle iç içeliğinin bir kanıtı da budur.
Çok daha ilginç bir kanıt var ki, hurafeci çevreler buna hiç değinmezler:
- Kur'an'a göre, vahiy, insanlık dünyasına indiği andan itibaren bilime dönüşmektedir.
- Bunun açık anlamı şudur:
- Vahyin muhatabı olan bizlerin, yeryüzüne inmiş vahiy ürünlerinden yararlanmamız ancak bilim sayesinde mümkün olacaktır.
- Asırlardır fark edilemeyen veya üstü örtülen bu gerçek şu ayetlerde ifadeye konmaktadır:
- Bakara, 145; Ra'd, 37.
Bu iki ayette, Hz. Peygamber'e vahyedilen gerçekler "İLİM" olarak adlandırılmaktadır.
Hz. Resul, ilim ile değil, vahiy ile beslenen bir bilgi-ışık odağı olduğu halde, ona gelen mesajlara neden ilim denmektedir?
Bize ders vermek için!
Âdeta şu söylenmektedir:
İşte, vahiy yeryüzüne indi.
Bundan sonrası, ilimle ona yaklaşarak yararlanmaya kalıyor. Artık o sizin için bir ilim konusudur.
Eğer ona ilimle yaklaşmaz iseniz boş arzu ve heveslerinizin tutsağı olur, hüsrana uğrarsınız ve zalim damgasını yersiniz...
* "Esas olan bâtın ilmidir, zahir ilmi olmasa da olur" demek:
İlim düşmanlığının, ilimde hurafeciliğin bir göstergesi de bu slogandır.
İslam tarihinde ilme vurulan en büyük darbe, ilmi, bâtın ve zahir diye ikiye ayırıp, “okul-kitap-laboratuvar” kaynaklı bilime "olmasa da olur" yaftası yapış tırmaktır.
Bâtın ve Bâtınîlik konusunda temel bilgileri "Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar" adlı kitabımızda verdiğimiz için o konuda ayrıntıya girmeyeceğiz.
İlim düşmanlığına dayanak ve paravan yapılan "BÂTIN İLMİ" sloganı ile benimsetilmek istenen şudur:
Peygamberler dışında bazı kişilere de “kitap ve okul üstü bilgiler” verilir.
Bunlar ilham ve rüya yoluyla gelen bilgilerdir.
Esas güvenilir bilgiler bunlardır. Zahirî bilgiler (okul-kitap-deney kaynaklı bilgiler) şeytanî bilgilerdir.
O bilgiler insanı azdırıp saptırmaktan öte bir işe yaramaz. O halde, zahiri bilgi sahiplerinin peşinden gitmek aldanmaktır. Esas olan, bâtın bilgilerine sahip olanları izlemektir ve kurtuluş onların izindedir....
Asırlardır Müslüman kitleleri kemiren bu iblis iddialarının hangi sonuçları doğurduğunu anlamak için bugünkü İslam dünyasının haline bakmak yeter.
Yaklaşık on asırdır, "batini bilgi" diye diye şunun-bunun hezeyan ve yavelerinin peşine takılıp bilime atıf yapan yüzlerce ayeti arkasına attığı içindir ki İslam dünyası Kur'an'ın tokatını yemiş ve tökezlemiştir.
Burada ilk hatırlanacak şey şudur:
İslam'ın inanç manifestosu içinde yer alan bir ilkeye göre:
“İlham ve rüya esbab-ı ilimden değildir."
Yani kişilerin muhatap oldukları veya muhatap olduklarını söyledikleri ilhamlarla gördükleri rüyalar bilimsel bir değer taşımaz, bunun için de hiç kimseyi bağlamaz,
(bk. İlham ve Rüyalar bölümü)
Ne yazık ki İslam tarihinin son onbir asrı boyunca bu ilkenin tam tersi egemen kılınmış ve Müslüman toplumlar, binlerce SAHTEKÂRIN veya MECZÛBUN sultası altına sokulmuştur.
Bunlar öyle bir egemenlik kurmuşlardır ki, kitleler için uygulamada imanın ilk şartı, sözle söylenmese de, bu egemen sınıfın ağzından çıkana teslimiyet haline gelmiştir.
Bizim kanımıza göre, Kur'an'ın Bakara 256. ayetinde, “Allah'a imanın” karşısına konulan “TÂĞÛT’A İMAN”, işte bu egemen sınıfa teslimiyettir.
- TÂĞÛT ; sözlerini ve kabullerini Kur'an vahyinin önüne geçiren sulta erbabıdır.
- Bunların din kisvesine bürünmesi, din adına konuşması bu gerçeği değiştirmez.
- Tâğut, din içinden de olabilir, din dışından da...
- Yönetim erkini de kullanabilir, ruhsal erki de...
- Emevîler birinciyi kullanan tağutlardı.
- Bazı tarikat ve mezhep sahtekârları ise hep ikincisini kullandılar.
Bu yapay, ama egemen RUHBÂN SINIFI, İslam din bilimlerinde onurlu çalışmalarıyla büyük değerler üretmiş bilginleri, "zahir uleması, sırlardan habersiz, şeytanî bilgi sahibi..." gibi TÂĞÛT İTHÂMLARIYLA etkisiz kılmış ve kitleleri "İLHÂM TÜCCARI ŞEYTANLAR"ın tutsağına dönüştürmüştür.
Bunların ölüp gitmeleri de halkın özgürlüğü için yetmemiştir.
Çünkü kurdukları sömürü hegemonyasıyla, kendilerinden sonra halkı TÜRBELERİNE KULLUK EDECEK bir duruma getirmeyi de başarmışlardır.
İşin gerçeği şudur:
İlham ve rüya elbette ki vardır ve var olmaya devam edecektir.
Ancak bu, toplumları güdücü ve dinin kitabı ve peygamberi yerine geçecek bir kanıt-kurum olarak görülmemelidir.
İlham ve rüya, sadece sahibini bağlayan kişisel bir değer olarak kalmalıdır.
Oysaki SÖMÜRÜ EKİPLERİ bunu, dinin, Peygamber'in, hatta Kur'an'ın
yerine geçirmekte hiçbir sakınca görmemişlerdir.
Kur'an, ilme ısrarlı bir biçimde atıf yapar.
Ancak Kur'an'ın hiçbir yerinde ilim, zâhir-bâtın diye ikiye ayrılmamıştır.
İnsanı bağlayan ve hayata ışık veren ilim, okuma ve kitap eksenine oturtulmuştur.
İkinci bir sıfatı yoktur.
O, ilme özgü üretim yollarıyla elde edilir.
Bu yollar onurlu ama zor ve çileli yollardır.
Fedakârlık, feragat gerektiren yollardır.
İlmin ve âlimin bu niteliklerine sahip olma gücünü gösteremeyen zihniyetler, saygı ve nimet devşirmenin zahmetsiz yolunu yakalamak için tenkit ve kontrol üstü bir otorite aramış ve bunu elde etmede ilmi etkisiz kılmayı en geçerli çare görmüşlerdir.
İslam dünyasında bugün milyonlarca saf ve aldatılmış insanı Kur'an, akıl ve bilim değil, bu "dokunulmaz-yarı ilah" sınıfların DİRİLERİ veya ÖLÜLERİ yönlendirip yönetmektedir.
(Ayrıca bk. Kabirler ve Mürşit maddeleri)
* Bilimin İslamîleştirilmesindeıı söz etmek:
Kur'an'ın bilime ve bilgine verdiği değerin gözden kaçmasına yol açan saptırmaların EN YENİSİ budur.
Haçlı zihniyetlerin sinsi bir oyunla Müslümanlar arasına soktukları Kur'an ve akıl dışı bu iddiaya göre,
çağdaş bilim/bilimler; vahye, ruha, İslam'a aykırı bir konumdadır; bunların İslamîleştirilmesi gerekir.
Bu sav, temelden Kur'an dışıdır. Ve bir tür insanlık suçudur.
Eğer amaçlanan, bilimlerin kullanımındaki “materyalist-egoist-emperyalist” saptırmaya dikkat çekmekse bunu ifade etmek için "bilimlerin KULLANIMININ
islamîleştirilmesi" demek gerekecektir.
Bu bir etik meseledir.
Bilimin ahlak dışı kullanımı her devirde olmuştur, bugün de vardır, yarın da olacaktır.
Bilimin İslamîleştirilmesi deyimi ise bilimin üretilmesi, yapısı, varlığı ile ilgili bir deyimdir.
Bu deyimin ifade ettiği kaygı etik bir kaygı olarak algılanamaz; tam tersine, bilim düşmanlığı görüntüsü verir.
Ve zaten istenen de bu görüntünün doğmasıdır.
Bu doğunca Müslümanlar hakkında en yıkıcı ithamlara kapı aralanmış olacaktır.
Hem de bizzat Müslümanların eliyle...
Gerçek şu ki ;
- bilimin dini-imanı,
- vatanı,
- rengi,
- deseni olmaz.
- Bilim bizatihi tanrısal bir ışıktır.
- Bu ışığın İslamîsi, gayrı İslamîsi olmaz.
Ama doğmuş bulunan bilimin KULLANIMINDA İslamîlikten söz etmek pekâla mümkündür.
Çünkü bu aşama bir etik-pragmatik alandır.
Dünyanın birçok yerinde birçok sözümona bilim adamı, böylesine açık bir gerçeği göremeden İslam'a büyük zararlar verecek ve esasta HAÇLILAR tarafından oluşturulmuş bir deyimi kendilerini tanımlamak için kullanmakta ve tarihin önünde eşi az görülmüş bir gaflet sergilemektedir.
Bu gafletin açabileceği yaraya dikkat çeken bilim adamlarından biri de atom fiziği profesörü Ahmet Yüksel Özemre'dir.
Bilimin İslamîleştirilmesi ALDATMACASIYLA ilgili olarak şöyle yazıyor:
“Bir sömürge tebaası ezikliği kompleksiyle, içinde yaşadığı İslam toplumunun bütün olumsuz yanlarını ilmin 'İslamî' olmamasına bağlayan marjinal bir zümre, ilimlerin İslamîleştirilmesiyle İslam toplumunun bütün sıkıntılarının giderilmiş olacağı ütopyasının propagandasını yapmaya başlamış bulunmaktadır...
Savunucularını, ilim camiasında istihzaya muhatap kılmaktan ve yalnızlığa itmekten başka marifeti olmayan bu nifak unsurunun bir işe yaramayacağı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır..."
"Tabiat ilimleri kavramını ırkçı bir tutumla kâfirleşmek ilan eder, tabiat ilimlerini İslamîleştirmek gibi bir harekete kalkışırsanız, ve hele hele fizikle meşgul olan Müslüman ilim adamlarına saldırırsanız kendinize de temsil ettiğinizi sandığınız topluma da hatta ümmete de pek çok söz getirir ve eninde sonunda kaçınılmaz bir biçimde, ilim üretemeden marjinal ve ezik kalmağa mahkûm olursunuz...
Cenabı Peygamber, 'İlim Çin'de de olsa gidin, alın!' derken ilmin İslamîleştirilmesine hiç de işaret etmemiştir..."
"İlmin İslamîleştirilmesi projesi temkin ve teenniden uzak, bozgunculuğa müsait bir heves ve softaca bir saplantıdır. Ayrıca, bu konuda yazı yazanların ilimle alakası yoktur..." (Özemre; Kur'an-ı Kerim ve Tabiat İlimleri, s. 16)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder