How has Islam been corrupted?
كيف تم تحريف وإفساد الإسلام؟
Sh. 443-445)
MEVLİD - أَلْمَوْلِدْ - Birth Date/Place
Vilâdet (doğum - الولادة - the birth) kökünden bir kelime olan mevlid-ألمولد(Arapçası D harfi ile), doğum zamanı ve doğum yeri anlamındadır.
Zamanla, doğumun yerini ve tarihini kutlamak anlamını kazanmıştır.
Bugün kullanıldığı şekliyle, Hz. Muhammed'in doğumunu anmak ve kutlamak demektir.
Ülkemizde bu kutlamada, ünlü Osmanlı şairi Süleyman Çelebi (ölm. 1422)nin "Vesiletü'n-Necât - ألوسيلة النجات" adlı şiir kitabı okunduğu için ;
Mevlid dendiğinde, o şiir kitabının okunduğu merasim akla gelmektedir.
Peygamberimizin doğumunu anma esprisi unutulmuş, anılan şiirin okunması başlıbaşına bir DİNSEL TÖREN’e dönüşmüştür.
Bugün birçok aile, ölüleri için mevlid okutmayı "olmazsa olmaz" bir DİNÎ VECÎBE-BİR DİNSEL GEREKLİLİK gibi düşünmektedir.
Öncelikle şunu belirtelim:
Tevhid geleneğinde peygamberlerin doğum ve ölümleri için kutlama diye bir şey yoktur.
Çünkü bir peygamber, getirdiği dine inanmış tüm müminlerin kesiksiz ve unutulmaz rehberidir.
Onun filan veya falan günde anılmasından söz etmek, diğer zamanlarda unutulduğunun örtülü bir itirafı olur.
Şu halde mevlid, vs. türünden kutlamalar din kaynaklı değil, töre-folklor kaynaklıdır.
İtiraf edelim ki bu kutlamalar, mabede sokulmadığı sürece yani folklor esprisi içinde kaldıklarında dinin esasları açısından bizi rahatsız etmez.
Ama bunlar mabede girip ölülere rahmet ve cennete ulaşma vesilesi gibi algılanmaya başladığında işin çehresi değişir ve dinin temel ilkeleri açısından sakıncalar ortaya çıkar.
Bu sakıncalar, hem de en ileri boyutta ortaya çıktığı içindir ki, biz, mevlid törenlerini bid'atlar ve hurafelerle ilgili bu çalışmanın içine almış bulunuyoruz.
Şunu unutmayalım:
KUTSAL İLE BAĞLANTILI ÖRFLER VE ADETLER başlangıçta çok saf ve temiz niyetlerle vücut bulurlar, ancak bir süre sonra öylesine kökleşir ve egemen olurlar ki, vahyin ilkeleri bu örf ve adet kabullerinin yanında söner, erir ve bir süre sonra da unutulur.
İşte bu aşamada ÖRFLER VE ADETLER DİN HALİNE GELİRLER.
ÖRF DİN HALİNE GELİNCE, DİN DE ÖRF HALİNE GELİR.
Felâket işte budur.
Yoksa örf örf olarak kendi köşesinde tutulduğu sürece, ne denli sakat olursa olsun, ondan dine zarar gelmez.
Ama dinleşen örf, örfleşen bir dini zorunlu olarak doğurduğundan örfün kutsallaşmasına seyirci kalmak, dinin tahribine seyirci kalmakla eşanlamlı hale gelmektedir.
Kur'an bütün bunları bildiği için, ÖRFÜ DİNLEŞTİRMEYİ PUTPERESTLİK saymıştır.
Çünkü örfün dinleşmesinin zorunlu tek sonucu, tevhidin yerine şirket ve panteon dininin geçmesidir.
Türkiyedeki “MEVLİD ÖRFÜ”, şuraya kadar sıraladığımız serüvenin tümünü yaşamış ve altını çizdiğimiz sakıncaların tümünü taşır hale gelmiştir.
Mevlid bugün dinsel-ibadetsel bir çerçeve içinde okunmaktadır.
İbadetler; fıkhî deyimiyle, taabbüdî (تعبدي) alandır, vahyî (وحيي) ve tevkîfî’ (توقيفي)’dir.
Yani Kur'an nasıl getirmiş, Peygamberimiz nasıl göstermişse aynen öyle korunur ve uygulanır.
Ne artırma yapılır ne de eksiltme. İbadetlerin, Peygamber tarafından belirlenmiş şekline de dokunulamaz.
Resul'ün ibadet hayatında mevlid diye bir uygulama var mıdır?
Bu soruyla karşılaşanlar, derler ki:
"Mevlit bir vesiledir, biz o vesileyle Kur'an okuyoruz, salât ve selam getiriyoruz, dua ediyoruz; esas amaç da bunlardır."
Bu söz üzerine akla şu soru geliyor:
O söylenenlerin kendi başlarına okunmaları halinde hangi zorluk çıkıyor da Süleyman Çelebi'nin şiirine ihtiyaç duyuyoruz ve sığınıyoruz?
Kur'an, Süleyman Çelebisiz, şiirsiz, ilahîsiz, kasidesiz okununca işe yaramıyor mu?
Süleyman Çelebi'den önce Kur'an okuyanların okudukları boşa mı gitti?
Gerçek şu ki, burada, Kur'an'ın dikkat çektiği bir tevhid-dışılık vardır.
Kur'an şöyle diyor:
“Allah yalnız başına anıldığında, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun berisindeki ilahlaştırılmış kişiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler." (Zümer Suresi, 45)
Tevhid dini ; ibadet kastıyla "Allah'ı da anmak" dini değildir, "SADECE Allah'ı anmak" dinidir.
Ortaklı anış bizi tevhidden uzaklaştırır.
İşin omurgası budur...
Tevhide gerçekten bağlı olanlar için, söylediklerimizin özeti şudur:
Mevlid; bir dinsel merasim olarak cami-mâbet dışında icra edildiğinde BİD’AT olur; camiye-mâbede sokulduğunda ŞİRK belirişi olur.
Mevlidlerin cami dışında okunması gerekir.
Bu da yetmez; cami dışına çıkarılan mevlidleri de ibadet manzarası sergilemekten uzaklaştırıp folklorik şiir törenine dönüştürmek şarttır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder