How has Islam been corrupted?
كيف تم تحريف وإفساد الإسلام؟
(Sh. 446-452)
MEZHEBLER
THE SECTS/DENOMINATIONS
ألمذاهب
Mezheb - المذهب ; gidilen yol, tarz, tavır, yorum, tutum anlamlarındaki "zehab- ألذهاب" kökünden bir sözcük olup "din konusunda oluşmuş yorum ekolü" demektir.
Bilim ve hukuk hayatında bu yorum ekollerine "doktrin" veya "literatür" denmektedir.
Yani mezheb beşerî bir kurumdur ; bir bilim ve düşün kurumudur. Yorumu kim getirmişse mezheb onun malıdır ve onu bağlar.
Elbette ki bilim ve düşünce adına birilerini izlemek isteyenler de bu yorumların birini veya birkaçını izleyebilirler.
Mezheb konusunda şu üç noktanın bilinmesi son derece önemlidir:
Birincisi: Mezhep DİN değildir, KUTSAL değildir; din bilimleriyle uğraşan bilim adamlarının KİŞİSEL yorumlarıdır.
Bu yorumlar, onları üretenlerin hayatlarında bile birçok kez değişebilmiştir.
Çünkü bilim adamı da hata eder; sonra bu hatasının farkına vardığında onu düzeltir, yerine yeni bir yorum veya tesbit koyar.
Bu, bir bilim adamının yetersizliğine değil, yenileşmeye, gelişmeye açık olduğuna kanıttır; bilim adına bir onurdur.
ikincisi: Bir toplumda bilim ve düşün faaliyeti ne kadar zengin ve canlı ise o toplumda mezhep faaliyeti ve sayısı da o ölçüde zengindir.
Çünkü bilen ve düşünen
insanların çokluğu, daha çok yorumun doğmasıyla eşanlamlıdır.
Daha çok yorum, daha çok mezheb de m e k t i r .
İslam'ın yaratıcı bilim ve düşünce devri olan ilk üç asırda yüzlerce mezheb vücud bulmuştu.
Bu bir bereket ve gelişme göstergesidir.
Ne zaman ki bilim ve düşün faaliyeti durakladı, herkes kendisi ve bilim adına değil, ALLAH’IN AVUKATI GİBİ Kur'an ve Peygamber adına hüküm vermeye başladı; halk da kendisine benimsetilen yorumları dokunulmaz kılıp KUTSALLAŞTIRDI.
Yeni yorumlar üretimi durduğu için eski mezhebler din olmaya başladı.
Üçüncüsü: Mezheb yorumları içinden herkes istediğini seçebilmelidir.
Bu seçim engellenip "Sadece bir kişinin yorumunu esas alabilirsiniz" dendiği anda mezheb DİNLEŞTİRİLMİŞ ve ikinci bir din yaratılmış olur.
Bu, tartışmasız ve te’vilsiz putperestliktir.
Bir insan, sadece filan veya falan mezhebin İslam'ı temsil ettiğini söylerse dinden çıkar.
Çünkü böyle bir söylem, Allah'ın dinine karşı yeni bir din ortaya sürmenin ta kendisidir.
Mezhebin yorumunu almakla, o yorumu din yapmak tamamen AYRI şeylerdir.
BİD'ATLAR, HURAFELER
* Mezheblerin dini tamamladıklarını sanmak veya savunmak:
Mâide suresi 3. ayete açıkça aykırı olan bu anlayış ulûhiyete bir hakaret ve sonuç olarak da şirktir.
Allah'ın: "Bugün mükemmel hale getirdim, tamamladım..." (Mâide, 3) dediği bir din ancak anlaşılmak için incelenir, eksiklerini tamamlamak veya kemale erdirmek için DEĞİL.
İslam dünyasının asırlardır süren mezheb anlayışı ikinci yolu seçmiş ve mezhebleri dini tamamlayan birer faaliyet olarak görmüştür. Bunun içindir ki, bu anlayış mezheb kabullerini tıpkı Kur'an ayetleri gibi, hatta onlardan -hâşâ- önce dokunulmaz kılıyor.
Mezheb kabullerine uymayan ayetleri tevil eden veya mensuh - المسوخ (hükümden düşmüş) sayan ekoller ve fakıhlar vardır.
Ubeydullah el-Kerhî (ölm. 340/951) denen "mezhebperest - sect-worshipper - عابد المذهب" Hanefî fakıhı bunların tipik örneklerinden biridir.
Sözlerinden buram buram şirk tüten bu adama göre, mezhebin kabullerine uymayan ayetler ve hadisler ya tevil edilir yahut da mensûh (hükümden düşmüş) sayılır.
Aynen şöyle diyor:
“Mezhebimizin hükümlerine uymayan her ayet ya tevil edilmiştir yahut da mensuh -منسوخ ‘tur ve her hadis de böyledir."
(bk. Kerhî'nin er-Risâle'sinden naklen Hayreddin Karaman; İslam Hukuk Tarihi, 251)
Kerhî'nin çıkardığı bu kerih kokuya göre, mezhebin kabulleriyle ayet ve hadis arasında çelişme ve çatışma çıktığında ;
- mezhebi Allah'a ve Peygamber'e uydurmaya kalkmayacağız,
- Allah'ı ve Peygamber'i mezhebe uyduracağız.
Ne diyelim, Kerhî'nin hesabı Allah'a kalmıştır.
Kerhî gibilerin açtığı çığır yüzündendir ki MEZHEBLER DİNLEŞTİRİLDİ ve giderek tefrika (bölünme, parçalanma, bölücülük) şirkinin birer aracı haline getirildi.
* "Hak mezheb" deyimini kullanarak Allah'a ait bir sıfatı insana vermek:
Mezhebperestliğin en yıkıcı söylemlerinden biri de bazı mezhebler için "hak mezheb"nitelemesi yapılmasıdır.
Bu söylemde iki İslamdışılık (Unislamism - غير الإسلامية) yan yanadır.
Birincisi, "hak” sıfatının beşerî bir kurum olan mezhep için kullanılması,
İkincisi, belli bir grubun benimsediği yorumların dinin ve gerçeğin biricik temsilcisi gibi gösterilmesi...
Kur'an'ın açık beyanlarına göre, Hak, Allah'tan gelir; bunda asla kuşkuya düşülmemelidir.
(bk. Bakara, 147; Âli İmran, 60)
Peygamberler bile hakkın kendisi değil, sadece tebliğcisi olabilirler. Hak sıfatı yalnız Allah'a verilebilir, (bk. Yûnus, 32)
Şu halde, aynı zamanda Allah'ın isim-sıfatlarından biri olan hak sözcüğünü beşerî kurumlar olan mezheblere sıfat yapmak açık bir bühtan - بهتان ve sapıklıktır.
Ve şu halde "hak mezheb" tâbiri küfürdür; kullananların tövbe etmeleri gerekir.
* Mezheblerin sayısını dondurmak, örneğin dört mezhebi geçerli sayıp ötekileri dışlamak:
Bu da açık bir bühtandır, bir insanlık suçudur.
İslam ümmetinin düşünen benliklerince üretilmiş bilgi mirasının büyük bir kısmını inkâr etme nankörlüğüdür.
Hicretin daha ilk iki asrında yüzü aşkın mezheb vardı.
Bunların sadece dördünü alıp ötekileri yok saymak nankörlük ve cehalettir.
O yok sayılan mezhebler içinde bugün baştacı edilen mezhebleri kuranların hocaları, eğiticileri vardır.
Üstad mevkiindeki o insanları ve ekolleri yok sayılınca sonrakiler nasıl anlam kazanacak?!
* Mezheblerin yorumlarından seçmeler yapılamayacağını iddia etmek:
Mezheblerin her birinden bazı yorumları alıp yeni bir sentez yapma (telfîk-i mezâhib - Synthesising of new doctrines - التلفيق المذاهب) eğilimi mezhebi DİNLEŞTİRENLER tarafından bir tür dinsizlik gibi gösterilmiştir.
Bunun sebebi, mezhepleri din haline getirme illetidir.
Allah'ın tek ve değişmez dini adına onlarca ekol doğarken sesi-sadası çıkmayanlar, bu ekollerin yorumları arasında tercihe kalkıldığında kıyameti koparmaktadırlar.
Bilim adamlarının yorumlarından kitlenin yararlanmasına engel olmanın iyi bir yanı olamaz.
Hiçbir mezhebin yorumu din değildir.
O halde, halk, yorumlar arasından istediğini seçer, hayat şartlarına, yaşadığı zamana ve zemine göre bu seçtiklerini birleştirerek kendisi için bir dinsel yaşam şekli belirler.
Buna hiç kimse engel olamaz.
Yoruma ve ve kişilere itibarımız yok deniyorsa o zaman halka, "Hiçbir mezhebe itibar etme, Kur'an'ı oku, ne anlıyorsan onu yaşa" densin!
Bu söylenmiyor, halkın kendi ihtiyaçlarına göre seçim yapması da engelleniyor.
Bunun adı, DİN İÇİNDE DESPOTİZM KURMAKTIR.
Bu despotizmi kuranlardan İslam ümmeti elbette ki davacı olacaktır.
ÜMMETİN MARUZ BIRAKILDIĞI EN BÜYÜK ZULÜMLER VE BASKILAR BU MEZHEB DESPOTİZMİNİN ÜRÜNÜDÜR.
Kitleleri tevhid dininin patenti altında putperestlik yaşamaya iten bela da bu despotizmdir.
Sözün özü şudur:
Her insan, Kur'an'ı okuyarak ondan anladığını yaşayabilir.
En iyisini yapması gerekmiyor. Kendi aklıyla yürüyüp hata yapmak, onun-bunun kölesi haline gelerek isabetli olmaktan yeğdir.
İnsana ve Kur'an müminine yakışan budur.
Kitlelere, "Davar sürüsüne dönüşmeyin!" emrini veren Kur'an'dır.
(bk. Bakara, 104)
K u r ' a n ' ı tebliğ eden Nebi bize mezheb bırakmamış, Kur' an'ı bırakmış ve ona yapışın demiştir.
Doğrudan Kur'an'a gitme yolunu seçmeyip zahmetsiz ve hazır yola girenler ise daha önce yapılmış yorumlardan kendi şartlarına uyanları seçebilirler.
Bir meselede bir mezhebten, bir başka meselede bir başka mezhebten yararlanabilirler.
Yorum yorumdur.
Ya bunların tümüne karşı çıkılır, yahut da isteyenin istediğini seçmesine izin verilir.
* Mezheb yorumlarının artık değişmeyeceğini, din hakkında son sözün bu yorumlar olduğunu, içtihat kapısının kapandığını iddia etmek:
Mezhebleri din haline getiren zihniyetin işlediği en büyük suç budur.
Bu suç, İslam toplumlarının asırlardır hayat ve can damarlarını tıkamış, düşünmeyi âdeta günah haline getirmiştir.
Putlaştırılan mezhep imamları, din hakkında son sözü söyleyen yarı-ilah varlıklara dönüştürülerek Kur'an'ın yeni zamanlara ve mekânlara vereceği yeni reçetelerin vücud bulması imkân dışına
çıkarılmıştır.
İçtihad kapısının kapandığını söylemek, İslam ümmetine, Firavunların, Ebu Cehillerin, emperyalistlerin, sömürgecilerin, işgalcilerin yapabilecekleri kötülüklerden daha beterini yapmaktır.
İçtihad yani bilimsel ve düşünsel faaliyet kapısı kapanmışsa, İslam, eski devirlerin kabile dinlerinden biri olarak devrini doldurmuş demektir.
Bunun böyle olduğunu hiç kimse iddia edemez.
Düşünen insanları susturmak ve bastırmak için Allah'ın açık tutulmasını istediği bir kapıyı kapatmayı din sayanların yaptıkları nereden baksanız büyük bir cinayettir.
Ümmet, bu cinayeti işleyenlerden, Allah'ın ve tarihin huzurunda elbette ki davacı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder