GECELER - أَللَّيَالُ - The Nights
(Sh. 231-232)
- Vilâdet - أَلْوِلاٰدَةُ - The Birth (Peygamberimizin doğumu: 12 Rebiûlevvel),
- Berat - أَلْبَرَاًئَةُ - The Innocence (günahlardan emin olma belgesinin verildiğine inanılan gece),
- Regaib - أَلرَّغَاًئِبُ - The Great Rewards (pek çok nimet ve bereketin verildiğine ve Peygamberimizin ana rahmine düştüğüne inanılan gece),
- Miraç - أَلْمِعْرَا جُ - The Night Journey (Peygamberimizin göklere yükselip Allah ile konuştuğuna inanılan gece)
adıyla bazı geceleri kutsamak ve kutlamak vahyin hiçbir beyanı içinde yoktur.
Peygamberimiz ve ashabının hayatında da böyle uygulamalar bulunmamaktadır.
Daha açıkçası, İslam'ın "gece kutlamak" diye bir kabulü yoktur. Hele hele özel gecelerin özel ibadetleri gibi bir kabul tamamen uydurmadır (بِدْعَةٌ - Innovation)
Kur'an'da adıyla geçen tek gece Kadir Gecesi'dir (أَللَّيْلَةُ الْقَدْرِ - The Night of Power).
Ne var ki Kadir Gecesi'nin bizim yüklediğimiz anlamlarla bir ilgisi bulunmamaktadır.
O gece, Kur'an' ın indirildiği gece olduğu için anılmış, k u t s a l l ı k vurgusu yine Kur'an'a yapılmıştır.
Herhangi bir merasimden, özel ibadetten, o gecede birtakım şeyleri yapanların bağışlanacağından filan ASLA söz edilmemiştir.
Kısacası, Kur'an, adını andığı tek gece olan Kadir Gecesi'ni de geleneğin yaptığı gibi, bir tür "piyango yoluyla sevap kazanıp kurtulma gecesi" olarak tanıtmamaktadır.
O gece, Kur'an'ın indiği gecedir. Eğer bir şey yapılacaksa o gece vesilesiyle yeniden Kur'an'ı düşünmek, Kur'an'la bütünleşmeye biraz daha özen göstermek gerekir.
Kutsal geceler piyangoculuğunun en ünlü uydurması "beş geceler - أَللَّيَالُ الْخَمْسّةُ - The Five Nights" hadisidir.
Şöyle deniyor bu uydurmada:
“Beş gece vardır ki onlarda dualar reddedilmez:
- Recep ayının ilk gecesi,
- Şaban ayının 15. gecesi,
- Cuma gecesi,
- Ramazan bayramı gecesi,
- Kurban bayramı gecesi"
(bk. Elbânî; ez-Zaîfa, 3/649- 650).
Şaban ayının 15. gecesi için uydurulan bir hadiste şöyle deniyor:
"Şaban ayının on beşi geldiğinde onun gecesini ayakta, gündüzünü oruçlu geçirin. Çünkü Allah o gece, Güneş'in batışıyla birlikte dünya göğüne iner de şöyle seslenir: 'Hey! Bir af dileyen yok mu ki bağışlayayım? Hey! Bir rızık isteyen yok mu ki rızıklandırayım? Hey! Bir derde düşmüş yok mu ki derdine derman vereyim? Hey! Şunu isteyen yok mu, bunu isteyen yok mu?' Allah'ın bu çağrısı şafak sökünceye değin devam eder."
(bk. Elbânî; Zaîfa, 5/154).
Bu sözleri Hz. Peygamber'e isnat etmekten Allah'a sığınırız!
*********
GÜNLER - أَلْأَيَّامُ - The Days
(Sh. 233)
Günlerin bazılarının üstünlüğüne, farklılığına şu veya bu işe daha uygun olduklarına ilişkin tüm rivayetler uydurmadır, İslam dışıdır.
Pazartesi, Perşembe, Cuma ve arefe günü ile ilgili bazı uydurmaları görelim:
"Sevaplara verilen karşılıklar Cuma günü katlanarak verilir."
(bk. Elbânî; ez-Zaîfa, 4/248)
"Kim Cuma günü namazdan önce tırnaklarını keserse Allah ondan tüm dertleri çıkarır, onların yerine şifa ve rahmet koyar."
(bk. Elbâ nî; Zaîfa, 5/36)
"İlmi her Pazartesi ve Perşembe günü arayın. Çünkü ilim o günlerde kolaylaştırılır. Bir ihtiyacı olan, o günlerin erken saatlerini seçsin. Ben rabbimden o günlerin erken saatlerini ümmetime mübarek kılmasını diledim."
(bk. El bânî, aynı eser, 5/513)
Arefe günü ile ilgili bir uydurmada, o günün hürmetine zalim, hain ve azgınların bile affedildiği bildiriliyor ki, sadece İslam'a ve Peygamber'e değil, insanoğlunun hak ve adalet duygusuna da açık bir hakarettir, (bk. Elbânî; ez-Zaîfa, 2/125)
*********
GÜZEL SANATLAR - الفنون الجميلة - The Fine Arts (Sh. 234-239)
Güzel ve güzellik anlamındaki "hüsn - حُسْنٌ - beauty" kökünden sözcükler Kur'an'da isim ve fiil halinde 200 civarında yerde geçmektedir.
Bu da gösterir ki Kur'an, güzellik kavramının insan hayatında çok önemli bir yeri olduğunu kabul etmektedir.
Güzel ve güzellik konusunda Kur'an'ın esas aldığı ilke şudur:
Güzeli ve güzelliği tasdikleyip hayatına sokana hayat kolaylaştırılır.
Bunun aksine, güzele sırt dönen, onu tasdikleyip hayatına sokmayanlara hayat zorlaştırılır. (bk. Leyi, 6-9)
Bu böyle olduğu içindir ki ;
Kur'an, Yaratıcı'dan başlayarak her şeyde güzeli görmüş, güzele vurgu yapmıştır.
Bir kere, Allah, en güzel isimlerin (Esmâül-Hüsna - أَلْأَسْمَاًءُالْحُسْنَى - The Most Beautiful Names) sahibi olarak tanıtılır,
(bk. A'raf, 180; İsra, 110; Tâhâ, 8; Haşr, 24)
Allah'ın isimlerinin büyük çoğunluğu güzel ve güzellikle ilgili anlamlar taşır.
Allah, yarattığı her şeyi güzel yaratmakla nitelendirilir,
(bk. Secde, 7).
İkincisi, Kur'an'ın ideal insanı "muhsin - أَلْمُحْسِنُ - The Benefactor" diye anılmaktadır. Hem de onlarca kez...
Yaklaşık 40 kez tekrarlanan “muhsin - أَلْمُحْسِنُ - The Benefactor", güzel düşünüp güzel eylemler yapan kişi demektir.
Muhsin kelimesi, Kur’an’da, tamamına yakın yerde (35 kez) çoğul (muhsinûn-muhsinât - أَلْمُحْسِنُونَ - أَلْمُحْسِنَاتُ - The Benefacting Men, The Benefacting Women) şekliyle kullanılmıştır.
Bu da gösterir ki ; güzellik üretimi toplumsal bir idrâk ve uğraş olmadan fazla gelişemez.
Cennet de muhsinlerin ödülü olacaktır, (bk. Bakara, 112; Mâide, 85; Zâriyât, 16, 44)
Bu böyledir, çünkü Allah muhsinleri sever, rahmetini onların üzerine indirir, (bk. Bakara, 195; Mâide, 13; A'raf, 56).
Dahası, Allah, sürekli bir biçimde muhsinlerle beraber olur. (bk. Nahl, 128; Ankebût, 69)
Üçüncüsü, Kur'an, kendini izleyen insanların dünyada da ölüm sonrasında da temel isteklerinin güzellik (hasene - أَلْحَسَنَةُ - The Beauty) olduğunu söylemektedir.
Bu istek, Kur'an müminlerinin bir tür belirgin niteliğidir:
“Onlar şöyle derler: 'Rabbimiz! Bize dünyada da, âhirette de güzellik ver..."(Bakara, 201)
Bunun bizi götürdüğü zorunlu sonuç şudur:
Bu dünyayı kin ve çirkinlik ile dolduranların ölüm sonrasında güzellik beklemeleri veya vaat etmeleri bir aldanma ve
aldatmadır.
Dördüncüsü, Allah ile sürekli beraberlik bilincine erme halinin adı, "ihsan" (güzelleştirme, güzelleşme, güzelle kucaklaşma) olarak belirlenmiştir.
Ünlü Cibril Hadisi'nde ihsan, "Allah'ı her an görüyormuşsun gibi davranmak" şeklinde tanımlanmıştır.
Bu da gösterir ki, Kur'an'ın dünyasında ahlak gerçeği de güzelle iç içe bir gerçektir.
Güzellikten nasipsiz ruhlarda ahlak barınamaz, sadece ahlak aktörlüğü yani RİYAKARLIK gelişir.
Hz. Peygamber ahlaka yollama yaptığı tüm sözlerinde ahlakı, "güzel" sözcüğü ile nitelemiştir.
Kur'an'ın dünyasında örneğin, "tahakküm ahlakı", "yarar ahlakı", "pragmatik ahlak", “başarı ahlakı" esas değildir; esas olan güzellik ahlakıdır.
Ve "mutluluk ahlakı", sadece
güzellik ahlakıdır - أَلْأَخْلاٰقُ الْحُسْنِ - The Good Manners.
Beşincisi, Kur'an'ın kılavuzluğu, rahmeti ve öğüdü, muhsinler (güzel düşünüp güzel şeyler üretenler) içindir, onlara hayır ve bereket getirir, (bk. Lukman, 3).
Güzelle ilgisi kopuk, güzelliği hayatından silmiş kişiler ve toplumlar Kur'an'ın hidayetini anlayamazlar ki ondan hayır ve bereket görsünler.
Güzele düşmanlık sergileyenler ise Kur'an'ın rahmetinden nasipsizlikle kalmazlar, onun lanetine de uğrarlar.
Leyl Suresi, 6-9. ayetler bu lanetlenmenin kanıtı olarak hayatın zorlaştırılmasını, kaosa itilmeyi göstermektedir.
Kur'an, kendi bağlılarını "sözleri dinleyip onların en güzeline uyan insanlar" olarak tanıtmaktadır,
(bk. Zümer, 18)
Bu demektir ki, güzellikten uzak bir çağrı, adına ne denirse densin, hangi yafta ve iddia ile ortaya sürülürse sürülsün, Allah'ın değer vereceği bir çağrı değildir.
Yaratıcı faaliyetlerin mayası durumunda olan niyet de Kur'an ahlakında güzel sözcüğü ile nitelenmiştir:
Hüsnüniyet - أَلْحُسْنًُ النِّيَّةُ - The Goodwill.
Kur'an, tüm iddiları, inatları, ikiyüzlülükleri, sloganları aşan ölümsüz bir ilke getirmekte ve insanın dikkatini bu ilkeye çekmektedir:
“Güzel düşünmenin, güzellik üretmenin karşılığı güzellikten başkası olmayacaktır."
(Rahman, 60).
Güzellik üretenlerin karşılıkları, diğer üretimlerden farklı olarak iltimaslı verilecektir.
Allah'ın düzeni budur:
“G ü z e l düşünüp güzel davrananlara güzellik var, fazlası da var..." (Yûnus, 26)
Güzelliğin hayatı kolaylaştırması belki de o "fazlalar" yüzündendir...
Şunu da ekleyelim:
Kur'an, kinleri, düşmanlıkları aşmada, kavgaları dostluğa dönüştürmede bir numaralı değer olarak güzelliği, güzel üretimini öne çıkarmaktadır, (bk. Fussılet, 34)
Bunun içindir ki sanat, tüm türleriyle, insanlığın en güvenilir dostu ve barış elçisi olmuştur ve olmaya devam edecektir. (Güzellikle ilgili daha geniş bilgiler için bk. K T K , Hüsn mad.)
BİD'ATLAR, HURAFELER
* Müziği haram veya mekruh görmek:
Dini, Kur'an'daki yapısının dışına çekerek kine dönüştüren anlayışlar tarih boyunca din adına müzik düşmanlığı yapmışlardır.
Biz burada bu konunun ayrıntılarına girmeyeceğiz.
Söyleceklerimiz çok kısa olarak şunlardır:
Müziğe kapalı bir benlikte Allah'ın istediği hiçbir değer üremez,
yaşamaz.
Müzik düşmanlığının bizatihi kendisi nasipsizliktir.
Allah'a şükür ki, bu nasipsizliğe uydurma hadislerden bile dayanak bulamamışlardır.
Buna rağmen, mûsikî düşmanlığı, hemen her devirde tüm İslam beldelerinde karanlık ve kaosun temel tavırlarından biri olmuştur.
Mûsikî düşmanlığını dinleştirmek için uydurulmuş bulunan hadis patentli sözlerin en yıkıcısı şudur:
"Herkim sesini bir mûsikî nağmesiyle yükseltirse Allah ona iki şeytan musallat eder. Bu şeytanlar onun omuzlarına oturup ayaklarını, susturuncaya değin onun göğsüne bastırırlar." (bk. Elbânî; ez-Zaîfa, 2/335-336)
Bu tavır bazı çevrelerde, "Kadın sesiyle icra edilirse haram olur" şeklinde örtülü bir biçimde ortaya sürülür. (Kadın sesinin haram olduğu yolundaki iddianın dindışılığı için bk. bu eser, Kadın mad.).
Yukarıda, Kur'an'ın güzellik üretimine nasıl baktığını gördük.
Bu üretimin temel kavram ve kurumlarından birinin müzik olduğunda kuşku yoktur.
Peygamberimizin hayatından bir örnek vererek müziğin sünnet bünyesindeki yerine de dikkat çekelim:
Hz. Âişe, yerel bayramlardan birinde şarkıcıları çağırmış, müzik çaldırıp şarkılar okutuyordu.
Resul de yan tarafta uzanmıştı.
Ebu Bekir gelip kızı Âişe'yi azarladı. Resul de yerinden doğrularak Ebu Bekir'i azarladı ve dedi:
“Bırak onları ey Ebu Bekir! Her toplumun bayramı-seyranı olur. Bu günler bayram-seyran günleridir.!" (İbn Hemmâm; el-Musan- nef, 11/4)
Tüm hadis kaynakları, Hz. Peygamber'in mescidinde müzikli spor gösterilerinin yapıldığını ve Hz. Peygamber'in bunlara engel olmak isteyenleri susturup gösterileri bizzat izlediğini haber vermektedir.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğiz:
Tarihimizde aynı zamanda temel mûsikî ocağı olarak bilinen Mevlevîlik'in fikir babası olan Mevlâna Celaleddin Rûmî (ölm. 1273) mûsikîye sıcak bakmayan benlikleri, cennetin kapılarının kapanmasından hoşlanan eşeklere benzetmektedir.
* Resim ve heykel yapımını haram göstermek:
İslam, RESİM VE HEYKELE TAPINILAN BİR COĞRAFYADA geldi.
İnsanlar ellerine geçen ekmeği, meyvayı, helvayı bile heykele dönüştürerek ona tapıyorlardı. Heykel onlar için Allah'ın değişik faaliyetlerinin sembolüydü, bir tür tanrı idi.
Allah'ın birliğini esas almış bir din olan İslam bu düzeysizliğin insan hayatından kovulması için çok sıkı ve ciddî bir tutum takındı.
Resim ve heykeli yasakladı.
Neden yasakladı?
İllet ve sebep belli:
TAPMA ARACI YAPILDIĞI İÇİN…
Tapma ortadan kalkınca, yani illet yok olunca hüküm de ortadan kalkar.
Bugün insanlık, hele İslam ülkeleri resim ve heykele tapma gibi bir sıkıntıyla yüz yüze asla değildir.
O halde İslam'ın, resim ve heykele tapma yasağını, resim ve heykel yapma yasağına dönüştürerek sürdürmenin anlamı yoktur.
RESİM DE SERBESTTİR, HEYKEL DE...
Kur'an'ın güzellik üretimine yönelik anlayışı resim ve heykeli de kucaklamaktadır.
İlmihal kitaplarının şurasında-burasında kalmış "Resim ve heykel olan odada-evde namaz kılınmaz” türünden satırlar, biraz önce andığımız o PAGAN DÖNEMİN ŞARTLARI İÇİNDE yazılmıştır.
Onları o kitaplardan tek tek çıkarmak gerekiyor..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder