Selâm!
Sizlerle, aşağıdaki değerli kitabı, peyderpey (bölüm bölüm) paylaşmaya başlamayı düşündüm.
Bugün ilk paylaşımı yapıyorum ve, inşaAllah, hergün, birer ikişer bölüm halinde, kitabın tamamını paylaşacağım.
Böylelikle, paylaşımlarımı düzenli takib ederek okuyan kardeşlerimiz, bu değerli kitabtan “DÎNİMİZİN NASIL YOZLAŞTIRILDIĞININ HÜZÜNLÜ SERÜVENİNİ) öğrenmiş olacaklar.
Hepinize hüsn-i istifade dileğimle…
Abdullah Erdemli
İsviçre
******
01
İSLAM NASIL YOZLAŞTIRILDI
(Vahyin Dininden Sapmalar, Hurafeler, Bid'atlar)
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı
SEKİZİNCİ BASKI
İstanbul - 2000
************
“Hak, Rabbinden gelir; sakın bunda kuşkuya düşenlerden olma!"
(Kur'an)
*************
ÖNSÖZ
Bu eser, Kur'an'ın verileriyle ve Kur'an denetiminde, "İslam tarihi" olarak anılan sürecin eleştirisini amaçlayan bir denemedir.
" D e n e m e " dememizin iki amacı var :
Birincisi, bizim tespitlerimizin birer hüküm olmadığını, onların da eleştiriye açık olduğunu kabul ettiğimizi göstermektir.
İkincisi, İslam tarihinin daha birçok konuda, daha bir çok açıdan eleştirilebileceğine dikkat çekmektir.
Eser, bir Giriş ile iki ana bölümden oluşmaktadır.
Giriş'te, bid'at ve hurafe konusunda gerekli titizliği göstermemiş olmanın Müslümanlara hangi kayıplara mâl olduğunu gözler önüne koyan ve Türk dinsel düşünce tarihi kadar Türk hukuk ve siyaset tarihinde de devrim sayılan bir konuşmanın önemli bölümleriyle o konuşmanın sahibinin iki makalesinden seçilen bazı parçalar verilmiştir.
Bid'atlarla hurafe ve saptırmaların Müslüman dünyaya hangi zararları verdiği ve saptırmaların hangi maksatlarla hâlâ korunmaya çalışıldığı, bu konuşmada büyük bir derinlik ve isabetle gözler önüne konmaktadır.
Bu konuşma, Cumhuriyet Türkiyesinin ilk adalet bakanı ve İslam fıkhının müçtehit isimlerinden biri olan Seyit Bey'in Türkiye Büyük Millet M e c l i s i n d e yaptığı tarihsel konuşmadır.
Birinci bölümde, dinde yozlaşmaya vücud veren bid'at, hurafe, siyaset, rableştirme gibi temel yozlaşma sebepleri bağımsız başlıklar altında tanıtılmıştır.
İkinci bölümde, bid'at, hurafe ve saptırmaların özellikle kümelendiği 64 kavram, alfabetik sırayla ele alınmıştır. Birinci bölümdeki 4 kavramı da eklersek, başlık atılarak incelenen kavram sayısı 68 olmaktadır.
Ancak bu kavramlar incelenirken dolaylı olarak daha birçok konunun bid'at ve hurafe yanına değinilmiştir. Bu bakımdan, okuyucularımızdan şunu önemle rica ediyoruz:
Konular listesinde bulamadığınız kavramların kitapta yer almadığına hükmetmeden önce, kitabın sonuna eklenmiş bulunan "Alfabetik İndeks'' kısmına lütfen bakınız. Konu başlıklarına göre düzenlenen baş taraftaki "İçindekiler" kısmında adına rastlamadığınız birçok konu ve kavramın anılan indekste yer aldığını göreceksiniz.
Ana başlıklar altına giren bid'at ve hurafelerin ilk bakışta rahatlıkla fark edilmesini sağlamak için bunlar siyah harfle yazılmış ve başlarına birer yıldız işareti (*) konmuştur. Bu işaretle başlayan her satır bir bid'at veya hurafeyi göstermektedir.
Yıldız (*) işaretli satırların toplamı, eserin küçük bir özeti olarak kabul edilebilir.
Sayfa sayısını sınırlı tutmak için, bahse konu edilen ayetlerin büyük bir kısmının sadece adresleri verilmiş tir. Bunun içindir ki, bu eserden gereğince yararlanmak isteyen okuyucularımızın, yanlarında bir Kur'an Meali bulundurmaları önem taşıyacaktır.
Çalışmamızın insanlığa, İslam dünyasına ve milletimize yararlı olmasını umuyor, dinimizin bid'at ve hurafelerden arınmasında niyet ve gayret sergileyenlerin ölenlerine Allah'tan rahmet, yaşayanlarına sağlık ve esenlik diliyorum.
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
**********************
GIRIŞ
BU SESİ DİNLESEYDİK!..
(SEYİT BEYİN AZÎZ HATIRASINA)
76 yıl önce, yeni kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyetinin Büyük Millet Meclisinde yankılanan bu sesi dinleseydik bugün içinde kıvrandığımız bid'at, hurafe ve bilgisizlik kaynaklı sıkıntıların hiçbiriyle boğuşmak zorunda kalmazdık.
Dahası, bu sesi dinlemiş olsaydık, bugün insanlık ve İslam dünyasına gerçek Kur'an dininin güzelliklerini göstermek gibi büyük ve onurlu bir misyonun biricik temsilcisi konumunda olurduk...
Dinlemedik. Dinlememekle kalmadık, o sesi, dine tümden karşı olan inkâr yobazlarıyla, dinin gerçeğine karşı olan dinci yobazların oluşturduğu ortak koroya boğdurduk.
Ve başımız dertten kurtulmadı.
Şimdilerde, uygar dünya uzayda koloniler kurmanın hazırlıklarını yaparken biz, o sesin tüm çıplaklığıyla tanıttığı bid'at, hurafe, uydurma hadis ve bunlarla beslenen din sömürüsü ve sahte din tahribi belalarının çukurlarında debeleniyoruz.
Umarız, 76 yıllık gecikmenin faturasını ödemekle yetinir ve artık aklımızı başımıza alırız.
Bu kitap, işte bu ümitle yazıldı.
O ses, Anadolu topraklarının yetiştirdiği bir büyük
bilim ve düşünce yüreğinin, Seyit Bey'in sesidir.
Cumhuriyet devriminin önemli düşünce burçlarından biri olan ve ilk Cumhuriyet hükümetlerinde adalet bakanı olarak da görev yapmış bulunan islam hukuku profesörü ve İzmir Mebusu Mehmed Seyit Bey'in, İslam düşünce tarihinin hurafeler ve akıldışılıklarla mücadele eden ekolleri açısından son derece önemli gördüğümüz konuşmalarından bazı bölümleri buraya aktarmak istiyoruz.
Bunu yapmakla, hem bir büyük Müslüman düşünürün bid'atlar, hurafeler konusundaki görüşlerinden yararlanmayı hem de İslam'ın yozlaştırılmasıyla mücâdelede en büyük ümit ve imkân olarak gördüğümüz modern Türkiye'nin konumuna ve taşıdığı potansiyele dikkat çekmeyi amaçlıyoruz.
Seyit Bey, klasik medrese eğitimine ilaveten Darülfünun Hukuk Fakültesi'ni de bitirdi. Daha sonra bu fakültede müderris (profesör) olarak görev yaptı. İkinci Meşrutiyet'ten sonra kurulan Meclis-i Mebusan'da İzmir mebusu olarak yer aldı. Cumhuriyet'in ilanından sonra da yeni meclise İzmir mebusu olarak katıldı. Fethi Okyar ve I. İsmet İnönü kabinelerinde adliye vekilliği (Adalet bakanlığı) yaptı. İlk Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu (birinci anayasa)’nun hazırlanmasında da rol alan Seyit Bey, daha sonra, siyasal hayatı bırakıp eski mesleği olan öğretim üyeliğine, İstanbul'a döndü. Kısa bir süre sonra da (9 Mart 1925) hayata gözlerini kapadı. Allah makamını cennet eylesin!
Seyit Bey, sadece bir devlet adamı, bir siyasetçi değildir; o niteliklerine ek olarak, belki onlardan da önce bir bilim adamı, müçtehit bir din bilginidir. Cumhuriyet Türkiyesi'nin Kur'an'a bağlı bilim ve düşünce yolcuları ondan çok şey öğrenmişlerdir ve öğrenmeye devam edeceklerdir. O yolculardan biri olarak BEN, Seyit Bey'e minnet ve şükranlarımı arz etmekten onur duyuyorum.
Seyit Bey, Kur'an diyalektiğini çok iyi kavramış devrimci bir düşünürdür. Hilafetin kaldırılması tartışılırken yaptığı konuşma, kendisinin İslam din bilimlerine, kaynaklara ne kadar vakıf olduğunu, düşünsel sentezler yapmadaki gücünü ortaya koymaktadır. 1924 yılında yapılan bu konuşma, daha sonra "Hilafetin Mahiyet-i Şer'iyesi" adıyla kitap halinde yayınlandı.
Hilafetin din meselesi değil siyaset meselesi olduğunu, esası bakımından, halkın kendisini yönetecek kişiyi veya kişileri seçmekten ibaret bulunduğunu, ama hurafeci çevrelerin halkı kandırmak için hilafeti bir vahyî-uhrevî-dinî mesele haline getirdiklerini, bu anlayışı ayakta tutmak için sayısız saptırmaya gittiklerini kanıtlarıyla anlattığı bu tarihsel konuşmada, dolaylı olarak bid'at ve hurafelerin İslam'a verdiği zararları da göstermiştir. Konuşmanın tarihselliği de buradan gelmektedir.
Giriş bölümümüzde, İslam'ı kuşatma altına almış bulunan bid'at, hurafe, siyasal sömürü, hadis uydurmacılığı gibi yıkıcı belaların insanlığın yakasından atılmasında en büyük imkân ve potansiyele sahip ülke olarak gördüğümüz Cumhuriyet Türkiyesi'nin fikir mimarlarından biri olan Seyit Bey'in sadece üç eserinden seçmeler yapacağız:
- Hilafetin Şer'î Mahiyeti,
- İçtihat ve Taklit,
- Mezhepler Üzerine Düşünceler.
Bunların ilki, daha sonra kitaplaşmış olan uzun Meclis konuşmasıdır.
İkincisi, "İslam Mecmuası"nda çıkan bir makalesidir.
Üçüncüsü de ünlü eseri "Usûl-i Fıkh’a M e d h a l"in bir bölümüdür.
(Kısmen sadeleştirerek ve parantez içi açıklamalarla ara başlıklar ekleyerek alacağımız parçalara esas olan metin için bk. İsmail Kara; Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi, İst. 1997, s. 259-319)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder