06- İSLÂM NASIL YOZLAŞTIRILDI?
************************
Yaşar Nûrî Öztürk’ün aynı isimli kitabının “BİD’AT - SAPKINLIK” bölümünün son alt başlığıdır
*************
ÖRFÜN DİLİYLE BİD'AT - SAPKINLIK
İslam din bilimleriyle uğraşanların, özellikle fakîh ve muhaddislerin hemen hepsi bid'at konusuyla da ilgilenmişlerdir.
Kimisi bağımsız eser yazarak, kimisi eserinde bir bölüm ayırarak, kimisi de konuya birkaç cümleyle değinerek…
Bid'at konusuna eğilenlerin hemen tamamı kendi anlayışlarına göre bir bid'at tanımı vermiş, sonra da o tanıma uygun bid'at sınıflamaları yapmıştır.
Ama hemen hepsinin ortak kabulü, bid'atin "sonradan ihdas ve icad edilen şey" olduğu merkezindedir.
Biz burada üç tanıma yer verecek, bu tanımların sonuncusunu eleştireceğiz.
1- Şâtıbî: "Bid'at, dinde kendisi hakkında kanıt bulunmayan davranıştır." (el-I'tısam, 1/36)
2- İbn Receb el-Hanbelî (ölm. 795/1392): "Bid'at, sonradan ortaya çıkan ve dinde kendisine kanıt olacak bir esasa dayanmayan şeydir." (Câmiu'l-Ulûm ve'l-Hikem, 160) İbn Receb şöyle devam ediyor: "Kendisine dayanak olacak bir aslın dinde bulunduğu şey, lügat açısından bid'at olsa da dinen bid'at değildir."
3- Kal'aci: "Bid'at; Allah'tan, Resul'den ve fakîh sahabîlerden gelmeyen şeydir." (Kal'aci ; Fıkhu'n-Nehaî, 1/315.)
Aynı yazarın benzer bir tanımı için bk. Fıkhu'l-Hasan el-Basrî; 1/177)
Günümüz araştırıcılarından biri olan Kal'aci'nin bu tanımı, ne yazık ki eski meslektaşlarından çok gerilerde kalmış ve geleneksel kabulleri okşamak pahasına İslam'ın ruhuna ters düşmüştür.
Bid'atın Allah ve Resul'de olmayan şeyin ortaya çıkarılması olduğunu kabulde hiçbir zorluk çekmeyiz.
Ama sahabîlerin sözlerinde olmayan şeyin bid'at kabul edilmesini olumlu bulmuyoruz.
Yani ;
- dinin Allah ve Peygamber'e ilaveten üçüncü bir dokunulmazı daha mı vardır?
- Sahabî, beşer değil midir?
- Beşer ise, beşerin tesbitleriyle Allah'ın tesbitleri aynı değer ve bağlayıcılıkta nasıl tutuluyor?
Şunu açıkça söylemek zorundayız ki ; bu anlayış, bid'atları eleştireyim derken, tevhidi şirke bulaştıran bir anlayıştır.
Çünkü bu anlayış, ulûhiyetin şanından olan bazı vasıfları insana vermektedir.
O halde her "yeni" ve her "sonradan ortaya çıkan şey" bid'at değildir.
Bid'at, din koyucunun "din" olarak gönderdiklerinin içinde olmayan şeydir.
Din koyucunun akla, bilime, örfe, vesâireye bıraktığı alanlarda ortaya çıkan hiçbir "yeni", bid'at değildir.
Şâtıbî örneklendiriyor:
“Din meselelerinde oluşturulan tarza ve tavra da bid'at denmez. Yeni sanayi kolları, yeni yerleşim birimleri oluşturmak gibi..." (el-I'tısam, 1/37).
Bid'at konusunu en iyi açıklayanlardan biri olan İranlı yazar Bâkırî, yenileşmede iki alanı birbirinden ayırıyor:
1-Cânib-i şer'î (dinsel yan),
2-Cânib-i örfî (geleneksel yan).
Bunların ikincisindeki değişmelerin hiçbirisi bid'at olarak tanıtılamaz.
Çünkü örf değişkendir ve örf din değildir. (Bâkırî, 90-91)
O halde ;
- "icma' (söz birliği),
- müfta-bih kavil (fetvada esas alınan söz),
- cumhur (çoğunluk) görüşü" vs. adlarıyla değişmez ve dokunulmaz ilan edilen şeylere ters görüş ileri sürenlerin bu yaptıkları bid'atçılık değildir.
Çünkü dokunulmaz ilan edilen bu görüşlerin hiçbiri Allah'ın gönderdiği değildir, hepsi beşerin yorumu ve içtihadıdır.
Beşerî olanda yenileşme, bid'at olamaz.
Aksi düşünülürse insanlık ilkel kabile standartlarının üstüne çıkamaz.
Esasında, "icma', fetvaya esas olan söz, vesâire… başlıklarıyla kendilerine göre değişmezler yaratanlar ve bunlara uymayan görüşleri bid'at olarak damgalayanlar, esas bunlar bid'atı bu kabulleriyle ortaya çıkarmışlardır.
Yani beşerî âdetleri ve yorumları dinleştirmişlerdir.
Bunlara uymayan yeni şeyler söylemek nasıl olur da bid'at sayılır?
Bid'at sadece nesneler veya ibadetler icat etmekle olmaz.
Dinde dayanağı olmayan dinsel tavırlar da bid'attır.
Örneğin, Bâkırî, tebliğde veya ibadet hayatında ikraha (zorlama, baskı ve manipülasyona) gidilmesini bid'at olarak kaydetmiştir. (Bâkırî, 22-26)
Demek olur ki, bir şey din içinde ise onun uygulama şeklinin de din içinde belirlenen tarz olması gerekir. Aksi halde bid'at ortaya çıkar.
Bu, özellikle ibadet alanında işleyen bir kuraldır.
Bid'atlarla mücadelenin âdeta sembol ismi olan Ebu Şâme (ölm. 665/1266) bu noktaya parmak basarken Gazâlî (ölm. 505/1111)’nin şu satırlarının altını çiziyor:
“Yapılan işin Allah'a itaat türünden olması kişiyi itaatkâr yapmaz. Allah'a itaatten söz etmek için vakit, şartlar ve tertibin de din tarafından belirlenmiş olması gerekir." (Ebu Şâme, 108)
Bugün Türkiye'de insanımıza kıldırılan 16 rekâtlık Cuma namazının İslam'da yeri nedir sorusunu, yukarıki tespitten sonra bir kez daha düşünmek gerekir!
Şâtıbî, az önce sözünü ettiğimiz titizliğin hangi gerekçelere dayandığını gösterirken şu yolda konuşuyor:
B i r şey, esası bakımından dinsel olmakla birlikte, uygulaması yeni bir kural yaratıyorsa onun terkedilmesi din olur. (bk. Şâtıbî; el-I'tısam, 2/32-34).
Şu halde, âdetin âdet olarak kalması halinde, eklenen ve değiştirilen ne olursa olsun, bid'attan söz edemeyiz.
Bizi bid'attan konuşmak zorunda bırakan olumsuzluk, âdetin dinleşmesidir.
Din olarak gönderilende bulunmayan şey olan bid'at, iki şekilde ortaya çıkar:
1- Dinde eksiltme yaparak,
2- Dinde artırma yaparak.
Şunu ekleyelim ki, bid'atlara baktığımızda daha çok dinde artırma (Şâtıbî'nin deyimiyle 'tezeyyüd') ifade eden bid'atlarla karşılaşıyoruz.
Bunların çoğu da ibadet alanındadır.
Şâtıbî, bu alandaki artırımın uzun vadede ibadetten uzaklaşma getireceğinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor (aynı eser, 1/22, 40).
Bid'atlar çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılmıştır.
Bunların pratik bir önemi yoktur.
Bir-iki örnek vermekle yetineceğiz.
Bir sınıflamaya göre bid'atlar dört kısımdır:
1. Açıkça küfür olanlar: Cahiliye âdetlerinin dinleştirilmesi gibi.
2. Büyük günah ile küfür arasında gidip gelenler: Çeşitli fırkaların mezhep saplantıları gibi.
3. Büyük günah (kebîre) sayılanlar: Cinsel perhiz, iğdişleşme, kızgın güneş altında namaz kılma, sürekli oruç tutma gibi.
4. Mekruh olanlar: Ramazan orucu biter bitmez hiç ara vermeden Şevval orucuna başlamak, hutbelerde padişahlara dua etmek, Kur'an'dan belli bir yeri vird (her gün belirli saatlerde okunan dua) edinmek gibi... (bk. Şâtıbî; el- Ftısam, 2/36-39)
Bir başka sınıflamaya göre bid'atlar iki kısımdır:
1. Terkî olanlar (terkedilerek yapılanlar),
2. Gayrî terkî olanlar (terkedilmeyerek yapılanlar).
Birinci kısımda bid'at, dinde olan bir şeyin terk edilmesiyle sergilenir.
İkinci kısımda ise dinin terk edilmesini istediği bir şeyin yaşatılmasıyla sergilenir (bk. Şâtıbî; el-Ftısam, 1/42-45).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder