25 Ekim 2024

13- İSLAM NASIL YOZLAŞTIRILDI?

How was Islam corrupted? 

كيف تم إفساد الإسلام؟

*********************

DOĞUM KONTROLÜ

Birth Control  - تحديد النسل


Konunun genel bilgiler kısmında iki noktaya dikkat çekeceğiz:


1. KUR’ÂN ; NÜFUSU ÇOK TOPLUM DEĞİL, NÜFÛZU KUVVETLİ TOPLUM İSTEMEKTEDİR. 

Yani Kur'an, in­san meselesinde kemmiyyete (adede, sayıya) değil, key­fiyete (niteliğe) önem vermektedir.

Bunun da ötesinde Kur'an, nüfusun sayısını öne çı­karmayı, bununla övünmeyi, bunu yarış konusu 

yap­mayı, yani tekâsürü putperestliğin bir görünümü olarak tanıtmakta ve açıkça kötülemektedir. 

İnsan meselesinde önemli ve güvenilir olan, değerli, üretken insana sahip olmaktır, kelle çokluğuna değil. 

Kelle çokluğuyla övünmek (tekâsür) ilkel bir iddiacılık ve böbürlen­medir ki, sonucu perişanlık olur.

Bu perişanlığa ne yazık ki Müslümanların çekirdek kuşakları bile zaman zaman yenik düşmüşlerdir. 

Oysa­ ki Kur'an bu konuda çok açık konuşmaktadır : 

“Cemaatiniz çok da olsa size zerre kadar yarar sağlayamaz. Al­lah inananlarla beraberdir." 

(Enfâl, 19)

Burada sayısal çoğunluğa karşı nitelik öne çıkarıl­mıştır. 

İman bir nitelik - değerdir, sayısal değer değil.


Kur'an daha açık ve tarihsel bir örnek de vermekte­dir : 

“Huneyn gününde çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de bu hiçbir işinize yaramamıştı. Tüm genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti. Sonra da sırtınızı dönüp kaçmıştınız." 

(Tevbe, 25). 


Tekâsür ve kevser sözcükleri Kur'ansal sözcük­lerdir ve ikisi de çokluk anlamındaki " k e s r e t " kökün­den türemiştir. 

Bunların birisi (tekâsür), kelle sayısı ve madde ile övünmeyi, ikincisi (kevser) yani, sonsuzluk değerlerinin bolluğuyla yücelmeyi ifade etmektedir. 

Çıp­lak kökten yani kesretten bakarsak Kur'an'ın, kesreti yani sayı çokluğunu öncülük ölçüsü sayan anlayışa eleş­tirisi çok ağırdır : "Pis ile temiz eşit olmaz. Pisin çokluğu seni şaşırtsa bile bu böyledir..." (Mâide, 100)


Tekâsürü putperest bir tutku sayan Kur'an, kevseri yüceltmektedir. 


Kevser, ölümsüz değerlerin bol bol verileni veya verilmesidir.

 Putperestler, Hz. Peygamber'i, çocuğu öldüğü için ebter (soyu kesik) olarak nitelemişlerdi. 

Buna yanıt olarak Cenabı Hak, kevseri öne çıkarmış, Hz. Peygamber'in kevserle yüceltildiğini belirtmiştir, (bk. Kevser Suresi). 


Bu demektir ki Kur'an'ın insanı, tekâsür ile değil, kevser ile mutluluk ve onur arayacaktır. 


Kevser Suresi bize göstermektedir ki kelle sayısı ba­kımından öne çıkamayan insanlar, kevser değerleriyle yücelebilmektedirler. 


Kur'an işte bu ikinci yolu, kevser yolunu önermektedir. 


Bununla kastedilen, kevserin elde edilmesi için nüfus artışını durdurmak gerekir şeklinde bir saçmalık değildir. 


Maksat ; kevser değerlerinde gerilemeye sebep olan bir nüfus artışının, bir tekâsür sergilemeye başladığının bilinmesidir.


Kur'an bu noktada bir uyarı yapmaktadır. Bu uyarıyı görmezlikten gelemeyiz.

Kur'an, insanı en büyük emaneti taşıyan varlık ola­rak gördüğünden yetenekli, üretken, yapıp - eden insan aramaktadır. 


Sadece fotoğraf ve nüfûs kağıdıyla "in­ s a n " olan yığınların Kur'an'ın idealindeki " e m a n e t taşıyıcı" sorumlu varlık olmaları söz konusu edilemez. 


Böyle yığınları üretmenin Allah'ın iradesine ve insan­lığa hizmet olduğunu iddia etmek de Kur'an'a fatura edi­lerek savunulamaz. 


Bu böyle olduğu içindir ki Kur'an, kelle çokluğu ile övünmek ve kelle çokluğu yarışı yapmak anlamındaki tekâsürü, şirkin bir görünümü olarak değerlendirmiştir.


Kur'an'da tekâsürle ilgili beyyineler, biri ayet, biri de sure olmak üzere iki tanedir.


A- “Bilin ki iğreti-sefil hayat, bir oyun ve eğ­lenceden, bir süsten, aranızda bir övünmeden, mallarda ve evlatlarda çoğalma yarışından başka bir şey değildir..." 

(Hadîd, 20).

B- “Aldatıp oyaladı o çokluk yarışı sizleri; öyle ki ziyaret edip saydınız kabirleri. Hayır, ha­yır! İş öyle değil, yakında bileceksiniz!" 

(Tekâsür Suresi, 1-4). 


Tekâsür ve kesrete karşı Yaratıcı tarafından öneri­len ölümsüzlük değeri kevser de bir sure ile gündeme getirilmiştir : 

Kevser Suresi...


Sözün özü şudur : 

Esas olan, nitelikli insandır. 

En ba­sit araç-gereçten en kompleks jeopolitik unsurlara kadar tüm değerlerin yaratıcısı nitelikli insandır.

 

Günümüz dünyasının kaderini belirleyen teknolojinin yaratıcısı da nitelikli insandır. 


Kelle çokluğu, nitelikli insanda eksiler ve eksiklikler vücuda getirdiği için insana ve tekâmüle zarar vermektedir.


2. Nüfusun niteliğini dikkate almadan sayı­yı artırma hatası insanlığı çok zor durumda 

bı­rakmıştır : 

Biz, konuya Malthusçü (Malthusianist) bir yaklaşımla bakmıyoruz. 

“Nüfus artarsa aç­lıktan helak oluruz veya zevklerimizin tatmin oranı düşer" mantığına taraftar değiliz. 


Bizim söyle­mimiz şudur : 

Açlık ve mesken problemini çözmüş olmak Yaratıcı'nın idealindeki insan olmak için yeterli değildir. 

Başka bir deyişle, bizim hare­ket noktamız, et, ekmek ve ev’in üstünde ve ötesindeki değer­lere bağlıdır. 


Kaldı ki tekâsür illetine tutulmuş olanlar, et ve ekmek ve ev, iş ve aş ve barınma meselesini de çözebilmiş 

değiller­dir. 


Yani tekâsür (nüfus çokluğunu bir değer sayma) ; sadece ruhta ve değerlerde değil, maddede ve karın do­yurmada da hüsran getirmektedir ve getirmiştir.


İngiliz düşünürü protestan papaz Robert Malthus’ü eleştirenlar konuyu hep ekmek, ev, giysi meselesi olarak gördüler. 


Bilindiği gibi M a l t ü s (ölm. 1834) insan nüfusundaki artışın geometrik, tarım­sal maddelerdeki artışın ise aritmetik bir artış olduğunu ve bunun sonunun insanlığın aç kalması olacağını söylemiş ve nüfusun azaltılması için her türlü çareyi öner­miştir. 

Bu çarelerin çoğu insanlık dışı, zalim çarelerdir. 

Maltüs, nüfusun azaltılması için ölümleri, salgın has­talıkları, kanlı kavgaları âdeta teşvik etmiştir. Onun bu tezlerini işleyen "Essay on the Principle of Population" adlı eseri, önerilen bu "çareler" açısından bir insanlık suçu belgesi gibidir. 

Bunun içindir ki Maltüs, sadece dine bağlı çevrelerce değil, materyalist-sosyalist çevrelerce de ağır biçimde eleştirilmiştir. 

Maltüs'ü bir­ çok bakımdan biz de eleştirmekteyiz. 

Ancak, onun, nüfus artışının arz ettiği tehlikeye ciddi biçimde ilk dikkat çeken düşünür olarak anılmak, hat­ta takdir edilmek gibi bir hakkının olduğunu da inkâr edemeyiz.

Çünkü nüfusun frensiz artışı, sadece aş ve iş problemi açısından sı­kıntı çıkarmakla kalmıyor, insan denen varlı­ğın genetiğini, amaçlarını, özünü ve sonuç ola­rak da ideal bir dünyanın oluşumunu tehlikeye atıyor. 

Bu tehlike, gen şifrelerinin çözülmesiyle bile aşılamaz. 

Tam aksine, gen şifrelerinin çözümün­den beklenebilecek yararları tehlikeye atacak bir numaralı sıkıntı da, niteliği garanti edilmemiş nüfus artışı­dır.

İnsan, yaratıcı ve sorumlu bir varlıktır. 

Nüfusun sınırsız-başıboş artışı insanı insan yapan bu iki değeri (yaratıcılık ve sorumluluk) yozlaştırıyor, yahut yok edi­yor.

Karnı doyurulabilen kişileri Yaratıcının idealindeki insan olarak görme zaafı, insanlı­ğa büyük kayıplar verdirmiştir.

Biz şuna inanıyoruz: 

İnsanlığın bugün en büyük meselelerinden biri, nüfus artışı meselesidir. 

Bu mesele, insanlığın geleceğine yönelik teh­ditlerin de en büyüğüdür. İslam dünyasının en büyük meselesi de budur. 

Uzun vadede Türki­ye'nin en ciddî problemi de budur.


BİD'ATLAR, HURAFELER

* Nüfusun çokluğunu bir değer ve başarı sanmak:

Bu anlayışın Kur'an dışı olduğunu yukarıda açıkla­dık.


* Doğum kontrolünü İslam'a aykırı saymak :

Vücut bulmamış bir hamileliği önlemek anlamın­daki bir doğum kontrolü İslam'a asla aykırı değildir. 

Tam tersine, böyle bir kontrol, Hz. Peygamber devrinde bizzat onun izniyle uygulanmıştır, (bk. Buharî, tevhit 18, ıtk, 13, nikâh 96; Müslim, nikâh 125, 130; Tirmızî, nikâh 39, 96; İbn Mâce, nikâh 30, 61; Ebu Davûd, nikâh 46, 49; İbn Hanbel, 3/33, 51, 53; 4/361, 433; İmam Mâlik; Muvâtta', talâk 96, 100...) 


Gebeliği önlemeye yönelik tedbirlerin tümünün ortak adı olarak azil sözcüğü kullanılır. 

Azil, fakîhlerin ortak kabulüne göre ;  meninin dölleme yapmasına engel olmak anlamında bir fıkıh terimidir. 

Bu engellemede kullanılan metodun türü ve azlin gerekçesi ne olursa olsun kontrolde dinen bir sakınca yoktur. 

Hatta, İmam Gazâlî (ölm. 505/1111) gibi bazı otorite isimler, estetik gerekçelerle doğum kon­trolü yapılmasının bile dine aykırı olmadığını açıkça belirtirler, (bk. İhya, 2/51-52). 

Bu konuyu biz, Kur'an, sünnet, fıkıh mezhepleri zeminlerinde kaynaklarını da göstermek suretiyle "400 Soruda İslam" adlı eseri­mizde genişçe incelemiş bulunuyoruz (bk. s. 55-60. 

Konu­nun, aynı eserin Almanca çevirisi olan "400 Fragen zum islam 400 Antworten" deki yeri için bk. s. 52-58). 


* Rızık kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin!" (İsra, 31) ayetinin doğum kontrolünü yasakladığını iddia etmek :

Bu iddia tam bir saptırmadır. 

Bu ayetin yasakladığı, Arapların çocuklarını diri diri gömme zulümleridir. 

Ayeti mutlak anlamında alırsak buradan, rahime düş­müş bir varlığın yok edilmesinin yani kürtajın yasaklığı anlaşılır. 

Kürtajın haram olduğunda zaten bizim de bir kuşkumuz yoktur. Rahime düşmeyi engellemek 

an­lamındaki tedbirlerin bu ayetin yasağı içine sokulması akıl ve bilim yönünden açık bir saptırmadır. 

Bu iddia, Peygamberimizin, sahabîlerin, mezheplerin kabul ve uy­gulamalarına da aykırı bir anlayış sergilediği için na­kil yönünden de tutarsızdır.


* "Evleniniz, çoğalınız!" mealindeki hadisi doğum kontrolüne aykırı saymak :

Bu hadis, bazı dinlerdeki evlenmeme, iğdişleşme gibi perhizlerin İslam'da olmadığını göstermek için söy­lenmiştir. 

Bunun doğum kontrolüyle hiçbir ilgisi yoktur. 

Azli bizzat kendi denetiminde uygulatan Hz. Peygam­berin o uygulamaya aykırı bir söz söylemesi mümkün görülemez. Hadis eğer o uygulamaya aykırı ise o zaman onu uydurma saymalıyız. Çünkü azli serbest gösteren onca sağlam hadis yanında, bu sözün geçerliliği düşünü­lemez.

Kaldı ki, doğum kontrolü Allah'ın mutlak emri de­ğildir, bir izindir. Gerekli olduğunda kullanılır. 

Eğer nüfus gerilemesi yahut yetersizliği söz konusu ise elbette ki nüfus artırıcı teşvikler öne çıkar. Yani hadisi hangi anlamda alırsanız alın, doğum kontrolünün 

yasaklığına kanıt olamaz.


* Kürtajı da serbest bir doğum kontrolü saymak :

Kürtaj, rahime düşmüş bir canlının yok edilmesi ol­duğundan o açık bir cinayettir. 

Bazı fakîhler, " H e n ü z ruhun üfürülmediği süre içinde, örneğin ilk iki veya üç ayda yapılan bir kürtaj haram olmaz" yolunda sözler edebilmişlerdir. 

Bunların din ve akıl yö­nünden savunulması imkânsızdır. 

Ruhun üfürülmesi zamanını bildiren kimdir? 

Ruh üfürülmediği sürece ce­ninin insan itibar edilmeyeceğini söyleyen hangi kural vardır?


Kürtajın bir tek gerekçesi olabilir: Annenin sağlığının tehlikeye girdiğini ve bu tehlikeyi aşmak için kürtajın şart olduğunu gösteren 

he­ kim raporu... 

Bunun dışında hiçbir gerekçe kürtajın haramlığını ortadan kaldıramaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder