BİLGİ TOPLUMUNUN ANLAYACAĞI KİTAP
“Müslümanlar, 20. YÜZYILIN PROBLEMLERİNİN, 7. YÜZYILIN PROBLEMLERİNİ ÇÖZEN HUKUKSAL MEVZUATLA ÇÖZÜLEBİLECEĞİNİ düşünmeye devam etmektedir. Bu durum, AÇIKÇASI, AKIL DIŞIDIR.”
Mahmud Muhammed Tâha
KUR’AN’IN YARATTIĞI DEVRİMLERİN her biri, bu devrimlerin yapılışından yıllar, bazen asırlar sonra fark edilebilmiştir.
KUR’AN’SAL DEVRİMLERE ‘MUCİZE’ KARAKTERİNİ VEREN de bu olgudur.
Kur’ansal devrimlerden bir tanesi var ki, İNSANLIK ONU DAHA YENİ YENİ ANLAMAYA BAŞLAMIŞTIR.
Bu devrim ;
BİLGİ TOPLUMUNUN ÖNEMİNE DEĞİŞİK BAŞLIKLAR ALTINDA VURGU YAPILMASIDIR.
Bir vicdan borcu olarak söylemek zorundayız ki,
BU DEVRİM, KUR’AN’IN ONU GERÇEKLEŞTİRDİĞİ ZAMANDAN BİN KÜSUR
YIL SONRA KAVRANABİLMİŞTİR.
; Ve burada şunu da ekleyelim ki,
BU KAVRAYIŞ ZAMANI, AYDINLANMAYI GERÇEKLEŞTİREN BATI TOPLUMLARI AÇISINDANDIR.
MÜSLÜMAN DOĞU BU DEVRİMİ HENÜZ KAVRAYAMAMIŞTIR.
Daha üzücü olanı ise :
KAVRAMA NOKTASINA YAKLAŞTIĞINA İLİŞKİN BİR İŞARET DE VEREMEMEKTEDİR.
Alışılagelmiş bir söylem vardır:
“Kur’an, geldiği zamanın ve toplumun insanı olan BEDEVÎLERİN İDRAKİNE HİTAB ETMİŞTİR”
Bu söylem, genelde, KUR’AN’ı ‘BEDEVÎLERİN KİTABI’ OLARAK GÖSTERMEK İSTEYEN BATILILARIN İŞİNE GELDİĞİ İÇİN, müslümanlar arasında ise “EMEVÎ ZİHNİYETİNİ DİNLEŞTİREN ARABCI MÜSLÜMANLARA” DESTEK SAĞLADIĞI İÇİN, ALTI ÇİZİLE ÇİZİLE GÜNDEM YAPILMIŞTIR.
Bu söylemin insanlığı götürdüğü yer şudur: MÜSLÜMAN OLMAK İÇİN ÖNCE BEDEVÎ OLACAKSIN ; VEYA EN AZINDAN BİR MİKTAR BEDEVÎ OLACAKSIN.
Halbuki ;
- Bir kitabın BEDEVÎLERİN KİTABI OLMASI / SADECE BEDEVÎLERE HİTAB ETMESİ başka bir şeydir.
- Bir kitabın ne dediğini anlamak için BEDEVÎNİN DİLİNE VAKIF OLMAK ayrı bir şeydir.
Aynen bunun gibi ;
- BEDEVÎNİN DİLİNE VAKIF OLMAK ayrı bir şeydir.
- BEDEVÎNİN DİLİNİ KUTSALLAŞTIRMAK ayrı bir şeydir.
Bu ikisi DAİMA VE KASDEN BİRBİRİNE KARIŞTIRILARAK su bulandırılmıştır.
Bulandırılan suda avlananlar ise “İSLAM DÜŞMANI HAÇLILARLA”, “ARABCILIĞI DİNLEŞTİREN İSLAM İÇİ DİNCİLER” olmuştur.
Yani GELENEKSEL SÖYLEM, İNSANLIĞIN DA MÜSLÜMANLARIN DA ALEYHİNE sonuç vermiştir.
Gerçek ise, BU SÖYLEMİN TAM AKSİDİR.
KUR’AN, büyük kısmıyla BEDEVÎNİN İDRAKİNE HİTAB ETMEMEKTEDİR.
Sadece BEDEVÎ İDRAKİNE HİTAB EDEN AYETLER, KUR’AN’DA PARMAKLA SAYILACAK KADAR AZDIR ve bunların da TAMAMINA YAKINI “TARİHSEL”dir; YANİ BÜTÜN ZAMANLARI BAĞLAMAZ.
Bu söylemimizden maksat BEDEVÎYİ KÜÇÜK GÖRMEK DEĞİL, KUR’AN’ın, özellikle İNDİĞİ DÖNEMDEKİ BEDEVÎ İDRAKİNE SIĞMAYACAK KADAR BÜYÜK ifade etmektir.
Bu ifadeden, eğer KUR’AN İMANI TAŞIYORSA, HİÇBİR BEDEVÎ RAHATSIZ OLMAZ.
Çünkü anlatılmak istenen, ONUN İMAN KİTABININ İHTİŞAM VE BÜYÜKLÜĞÜDÜR, BEDEVÎNİN KÜÇÜKLÜĞÜ DEĞİL.
Geleneksel mirastaki ‘KUR’AN’IN ANLAŞILMASININ ZOR OLDUĞU’ yönündeki söylem ise Kur’an’ın ;
- Anlaşılması zor bir kitap olduğu merkezinde bir fikri değil, bilakis,
- Kur’an’ın, indiği zamandan daha çok, sonraki zamanların idrakine hitap eden ayetlerinin çoğunlukta olduğu
merkezinde BİR ANLAYIŞI İFADE ETMELİDİR.
Aksini söylemek, ALLAH’a ve KUR’AN’a NOKSANLIK İZAFE ETMEK OLUR.
Çünkü ALLAH, HİTAB ETTİĞİ TOPLUMA MERAMINI ANLATMAKTA GÜÇLÜK ÇEKMEKTEN MÜNEZZEHTİR.
Eğer MUHATAB, ALLAH’IN MERAMINI ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORSA, bunun anlamı, HAŞÂ, ALLAH’IN ACZİ DEĞİL, SÖYLENENİ ANLAMASI GEREKEN MUHATABIN O ANDAKİ, O DEVİRDEKİ MUHATAB OLMADIĞIDIR.
RÜZGARLARIN DÖLLEYİCİ OLDUKLARINI, BU GERÇEĞİN KEŞFEDİLMESİNDEN BİN KÜSUR YIL ÖNCE SÖYLEYEN BİR KİTABIN BU BEYANINI, O GÜNKÜ, O DEVİRDEKİ İNSAN NASIL ANLAYACAKTI?
O GÜNKÜ İNSANIN BUNU ANLAYAMAMASI, KUR’AN’ın ANLAŞILMAZ BİR KİTAB OLDUĞUNA MI KANIT SAYILACAKTIR, YOKSA, DAHA SONRAKİ ZAMANLARA HİTAB EDEN AYETLER İÇERDİĞİNE Mİ?
KUR’AN’IN BİLGİ TOPLUMU TALEBİ
Kur’an’ı İYİ İNCELEYENLER, ONUN, İNSANLIĞIN DAHA YENİ YENİ TANIŞTIĞI BİLGİ TOPLUMUNA İLİŞKİN TALEPLER TAŞIDIĞINI KOLAYLIKLA FARKEDERLER.
Bu fark edişin sahipleri, KUR’AN’DAN GEREĞİNCE YARARLANMANIN “TARIM VE SANAYİ TOPLUMLARININ ÖLÇÜTLERİYLE YAPILAN YORUMLAR”dan SIYRILMAKLA MÜMKÜN OLDUĞUNU ANLAMAKTA DA GECİKMEZLER.
Kur’an’da elbette ki “TARIM VE SANAYİ TOPLUMLARI”nın BEKLENTİLERİNE CEVAP GETİREN VERİLER DE VARDIR.
ANCAK BUNLAR SINIRLIDIR.
Kur’an’ın talepleri, büyük kısmıyla “BİLGİ TOPLUMU İNSANLARININ” FARK EDECEĞİ, YARARLANACAĞI TALEPLERDİR.
Bunun içindir ki, KUR’AN, TARIM TOPLUMUNUN PARADİGMALARIYLA ANLAŞILAMAZ.
Sanayi toplumu ve daha da önemlisi “BİLGİ TOPLUMU PARADİGMALARI” ve “o paradigmaları ustalıkla kullanacak BEYİNLER lazımdır”.
Ne yazık ki, İSLAM DÜNYASI BU PARADİGMALARIN NE ÜRETİLMESİNE İZİN VERMİŞTİR, NE DE İŞ GÖRMESİNE…
Geleneksel mirastaki çoğu “KUTSANAN VE DOKUNULMAZ KILINAN” yorumların en yenileri bile, nihayet TARIM TOPLUMUNUN ÖLÇÜTLERİYLE ve BU TOPLUMUN TALEPLERİNE CEVAP VERMEK ÜZERE GELİŞTİRİLMİŞ YORUMLARDIR.
GELENEKSEL YORUMLARIN BÜYÜK KISMI, İLKEL TOPLUMUN BEKLENTİLERİNE CEVAP GETİREBİLECEK YORUMLARDIR.
KLASİK KUR’AN YORUMCULARININ TAMAMINA YAKINININ YORUMLARI BU TÜRDENDİR.
Ve onlar bunu yapmakta mazurdurlar.
Mazur sayılmayanlar, “ESKİ YORUMLARA BAĞIMLI KALAN VE BU YORUMLARI TABULAŞTIRARAK BİLGİ TOPLUMUNA GEÇİŞE KARŞI ÇIKAN” sonraki zümrelerdir.
Üzülerek söyleyelim ki, ELİMİZDEKİ TEFSÎR VE HATTÂ MEAL MİRASININ, HENÜZ “TARIM TOPLUMU AÇISINDAN” bile eksik yanlan mevcuttur.
Önce bunlar aşılmalı, ikinci aşamada “sanayi toplumu açısından gereken yorumlar” boyutuna çıkılmalı, ardından da “BİLGİ TOPLUMU PENCERESİNDEN BAKILDIĞINDA ÖNÜMÜZE ÇIKAN FARK EDİŞLER” ortaya konmalıdır.
İlkel toplum ve tarım toplumu dönemi yorumcuları, tamamen haklı olarak, “ancak sanayi ve bilgi toplumları döneminde” fark edilebilecek incelikleri “Allahu a’İem bi’s-savâb”(doğruyu en iyi Allah bilir) diyerek ‘müteşâbihler’ alanına atmışlardır.
Doğruyu elbette ki Allah bilir; ancak Allah’ın ilk emri “Oku!” olduğuna göre, Allah, Kur’an’la gönderdiği mesajları onu okuyanların anlayacağına hükmetmiş demektir.
Aksi halde, Allah’ı abesle iştigal eden bir kuvvet olarak algılıyor oluruz.
Geleneğin SARIKLI ZORBALARI ; Kur’an’ın “Müteşâbihlerin yorumunu ALLAH ve İLİMDE DERİNLEŞMİŞ OLANLAR bilir” (Âli İmran, 7) ayetini, ‘TECVÎD’ OYUNLARINDAN BİRİYLE “Müteşâbihleri ancak Allah bilir” şekline dönüştürüp (ve aksini söylemeyi de din dışı ilan ederek) gelecek kuşakların ruh ve beyinlerini prangalamış, onlara, eski yorumları tekrar etmek dışında bir iş bırakmamışlardır.
Eski yorumların olduğu gibi kalmasında SAYISIZ ÇIKARLARI OLAN siyaset ve yönetim çevreleri ise, işlerine gelen bu anlayışı KUTSALLAŞTIRMIŞ, aksine söz söyleyenleri de bir biçimde ‘fitneci, reformcu, din dışı, zındık’ ilan etmiştir.
Sonuçta da İslam dünyasına kala kala, İLKEL DÖNEMİN veya TARIM DÖNEMİNİN “DİN VE İNSANLA İLGİLİ KABUL VE DAYATMALARINI” DİN DİYE SIRTINDA BİR KANBUR GİBİ TAŞIMAK kalmıştır.
Bu hale getirilmiş veya kendisini bu hale getirmiş İslam dünyasının, açıktır ki, tüm para, servet ve iddialarına rağmen ileri gitmesi mümkün değildi; olsa olsa bugünkü yere gelebilirdi.
Ve ancak oraya gelmiştir.
Bu yer, bilgi toplumuna ulaşmış insanlık kervanının en arkalarında atık toplama yeridir.
Yani ezilmişlik, dışlanmışlık, tutsaklık, hizmetçilik, teslim olmak, verilenle yetinmek ve zaman zaman da cezalandırılmak. Bugünkü İslam dünyası işte bunlara muhatap oluyor.
Anılan yanlışları ve BU YANLIŞLARI ÇIKARLARI YÖNÜNDE kutsallaştıran zihniyetleri aşarak, tanrısal kitaptaki bilgi toplumu taleplerini öne çıkarıp, yeni yorumlar getirmek müslüman aydınların hem kendi dindaşlanna hem de insanlık dünyasına verebilecekleri en onurlu, en ölümsüz hediye olacaktır.
Ne yazık ki îslam dünyasını cenderelerine sıkıştırmış olan DESPOT YÖNETİMLERLE, mevcut durumun sürmesinin SÖMÜRGECİ-EMPERYALİST EMELLERİ için en uygun yol olduğunu bilen Batılılar, gereken DİRİLİŞ VE DEĞİŞİMİN vücut bulmasını engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Hem de birlikte ve dayanışma içinde...
Müslüman kitlelere kalan ise BİR METRE KUMAŞA TAKILI ‘BAŞÖRTÜSÜ’ KAVGASI ile her semtte birkaç tane inşa edilmiş minarelerden MAKİNE CIZIRTILARIYLA ruhundan uzaklaştırılmış EZANLARI DİNLEYİP AVUNMAK oluyor.
Biz şunu açık ve tevilsiz söylemek zorundayız:
Kur’an’ın BİLGİ TOPLUMU ZİHNİYETİYLE yorumlanması kaçınılmazdır.
Aksi halde Kur’an, kimsenin hiçbir işine yaramaz.
Sadece mezarlıkta okunup üflenir.
Bu noktada gerekeni yapmamak, sadece İSLAM DÜNYASINA KÖTÜLÜK ETMEK değildir; hem bilgiye, hem de Yaratan’a karşı çıkmaktır.
Çünkü Kur’an’da BİLGİ TOPLUMUMUN TALEPLERİNE cevap getirecek pek çok veri mevcuttur.
Bu verilerin insanlığın yararına açılmaması büyük bir insanlık suçu oluşturmaktadır.
Bu suçun failleri, ne yazık ki KUR’AN’A İNANDIĞINI SÖYLEYEN KİTLELERİN bizzat kendileridir.
SUÇA AZMETTİRENLER (en azından seyirci kalanlar) ise HRİSTİYAN BATI’NIN SÖMÜRGECİ VE EMPERYALİST politikacılarıdır.
BİLGİ TOPLUMU KISTASLARIYLA baktığımızda KUR’AN’DA DİKKATİMİZİ ÇEKEN neler var?
ONLARI DA GELECEK BÖLÜMLERDE GÖRELİM.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder