30 Ocak 2024

MÜRŞİTLİĞİ SADECE İLME BAĞLAYAN KİTAP

 Yaşar Nuri Öztürk’ün “KUR’AN’I TANIYOR MUSUNUZ? ONU HİÇ OKUDUNUZ MU?” adlı kitabından aktarmaya devam ediyoruz. 

*********

MÜRŞİTLİĞİ SADECE İLME BAĞLAYAN KİTAP


“Öğrettiğiniz şu kitaba ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah’a adamış rabbânîler olun!” Âli İmran, 79


Kur’an, irşat (aydınlatma, iyiye ve doğruya kılavuzlama) işi­nin sadece ilimle mümkün olacağını defalarca ifade etmiştir. 

Başlığın altına koyduğumuz ayet bu mesajın temel beyyinesidir. 

Bu ayet bize gösteriyor ki, insanları Allah’a (aydınlığa, bilime, hi­dayete) götürme işi kitaba ve okuyup araştırmaya dayanacak, dayatılacaktır; ilham, rüya ve keramete değil.


Kur’an, hayatta bir tek mürşit tanır ; İlim.


Peygamberlerin mürşitliği de ilim üzerine oturan bir yetidir. 

İlmi bir ‘şeytanî yeti’ gibi gösteren bazı tarikat çevrelerinin dillerine doladıkları ‘ârif denen tipin’ irşat ehli olduğuna işaret eden bir ima bile yoktur. Tam tersine, ilimden nasibi olmayanların yoluna asla ve asla uyulmaması buyurulmaktadır. Bu emir verilirken yol tabirinin kullanılması aynca mucize bir ihbardır:

“Dosdoğru ve dürüst biçimde yol alın ve bilgiden nasipsizle­rin yolunu sakın izlemeyin.” (Yunus, 89)


İlimsizliğin sevk ettiği yollar Allah’ın yolundan ayırır, parça­lanma getirir. İhtar son derece sert ve net yapılmıştır. 


“Bu benim dosdoğru yolumdur, onu izleyin; başka yollan izlemeyin! Yoksa bu hal sizi O’nun yolundan uzaklaştırıp parçalara böler. Sakınıp korunasınız diye O size bunu öner­miştir.” (En’am, 153)


İlimden nasipsizlerin çağıracağı şey, heva ve heves olur. 

“Daha sonra seni, iş ve yönetimde bir şeriat/bir yol-yöntem üzerine koyduk. Artık ona uy! İlimden nasipli olmayanlann keyifieri ardınca gitme! Kuşkun olmasın ki, onlar, Allah kar­şısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar/Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar.” (Câsiye, 18-19)


Heva ve heves, dürtüler, sübjektif bakış açıları demektir

Objektif değerlere ve gerçeğe ulaşmanın yolu ilimdir. İlim dışındaki değerlerin tümü, irfan ve iman dahil, sübjektiflik­ten kurtulamaz. 


Kur’an, yine mucize bir yaklaşımla, ilme hiç­ bir kötülük ve çirkinlik izafe etmemiştir ama imana etmiştir. 


Bakara suresi 93. ayet, yahudilerin sapmalarını eleştirirken esrarlı üslubuyla insanlığa muhteşem bir ders vermekte ve imanın çirkinliklere âlet edilebileceğine vurgu yapmaktadır:


Hani, sizden şu yolda kesin söz almıştık da Tûr’u üzerinize kaldırmıştık: ‘Size verdiğimizi kuvvetlice tutun ve dinleyin!’ Şöyle demişlerdi: ‘Dinledik ve isyan ettik.’ İnkârları yüzün­den gönüllerine buzağı içirildi. De ki, ‘Eğer müminlerseniz, ne kötü şeydir size imanınızın emretmekte olduğu!”


Ayette, çirkinliğin izafe edildiği iki kelime var: İman, mümin. 


Şöyle bir sav ileri sürülemez: “Çirkinliğin izafe edildiği iman yahudilerin imanıdır, mümin de yahudi müminidir. Bu eleş­tiri onlarla kayıtlıdır, başkalarını ilgilendirmez.” 


Böyle bir sav, Kur’an’ın ruhuna ve üslubuna aykırıdır. Kur’an önce­likle bir kelam mucizesidir. Öyleyse kötülük izafe edilirken seçilen kelimelerin bizatihi kendilerinde mesaj vardır. 


İlim sahiplerinden de birçok bozuk insan çıkmıştır ama Kur’an hiçbir zaman cevher olarak ilme çirkinlik ve kötülük izafe et­memiştir.


Çünkü ilim objektifdir; daha doğrusu ilimden söz etmemiz için objektiflik şarttır. İmanın objektifliği söz konusu edile­mez. İmanda aslolan sübjektivitedir. 

Bu olgu, çok iyi anlam­lara kaynaklık edebileceği gibi çok kötü anlamlara da kaynak­lık edebilir. Sübjektivite demek nefsin alanı demektir. Nefsin karıştığı şeyde genellikle hayır aranmaz. Hayır aranmayacak şeyin de ardından gidilmez.


Allah korkusunun temeline ilim konduğu için (Fâtır, 28) hiç kimse ilimden nasipsiz birtakım adamların Allah adamı oldu­ğunu iddia edemez. 


Bu iddiaların tümü, ilimden nasipli olma önşartına bağlıdır. O önşart yoksa gerisi sadece aldatmaca ve sahtekârlık olur. 

Böyle olduğu içindir ki, ilimsiz irşat konusu Kur’an’ın yakındığı konulardan biridir.

“İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuz­suz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder.” (Lokman, 20)

İlimsiz irşadın tehlikeli görünümlerinden biri de ‘hadis eğ­lencesi satın alarak’ insanları ilimsiz bir şekilde saptırmaktır. Bu noktaya parmak basan ayet, İslam tarihinin asırlık sıkıntı­larından birine mucize bir biçimde dikkat çekmektedir:

“İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptır­mak için hadis/laf eğlencesi satın alır ve onu alay konusu edi­nir. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır.” (Lokman, 6)


ŞİRK BİR İLİMSİZLİK İLLETİDİR


Kur’an’ın ana tezlerinden biri de şudur: 


Küfür ve şirkin Kur’an vahyinden anlamsız talepleri de Kur’an’a itirazları da ilimsizliğin bir sonucudur. Bu talep ve itirazları ileri sürenler ya hiç bilmiyorlar yahut da ilim seviyeleri tam anlamalarına yetmiyor:

“Yahudiler, ‘Hristiyanlar hiçbir şey üzerinde değil’ dediler. Hristiyanlar da, ‘Yahudiler hiçbir şey üzerinde değil’ dedi­ler. Ve bunlar kitabı da okuyup dururlar. İlimden nasibi olmayanlar da aynen onların sözleri gibi söz etti. Tartışmaya girdikleri şey hakkında, aralarında hükmü, kıyamet günü Allah verecektir.” (Bakara, 113,118; Enbiya, 24)


Kur’an vahyine karşı çıkanların hareket noktası atalarının ka­bulleri yani geleneğin kendilerine ezberlettikleridir. Kur’an’ın bu noktadaki tezi şudur: 

Ataların kabul ve inançlarını benim­semek için akıl ve ilimden onay almak gerekir. Aksi halde o kabuller reddedilir:

“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine ve resule gelin’ dendiğinde şöyle derler: ‘Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize ye­ter.’ Peki, ataları hiçbir şey bilmiyor, doğru yolu bulamıyor idiyseler de mi?” (Mâide, 104)

Kur’an şunda ısrarlıdır: Kur’an’a karşı çıkanların ilimden herhangi bir dayanakları yoktur. Onların dayandığı tek şey, kendi zanlandır:

“Hayır, düşündükleri gibi değil! Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş bir şeyi yalanladı­lar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı.” (Yunus, 39)


“Bir de dediler ki, ‘Rahman dileseydi, onlara tapmazdık.’ Bu konuda hiçbir ilme sahip değiller. Sadece saçmalıyorlar.” (Zühruf, 20)

“Dediler: ‘Şu dünya hayatımızdan başkası yok. Ölüyoruz, diriliyoruz. Bizi zamandan başkası helâk etmiyor.’ Onların bu konuda herhangi bir ilmi yoktur. Sadece sanıda bu­lunuyorlar.” (Câsiye, 24)


Onların bu konuda herhangi bir ilmi yoktur. Yalnızca sa­nıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.” (Necm, 28, Ayrıca bk. Nemi, 83-84)

Allah’a ortaklar, kızlar ve erkek çocuklar isnat eden şirkin bu yaptığı da ilimsizlik illetinin bir sonucudur. (En’am, 100)

Müşriklerin Allah’a sövüp saymaları da bir ilimsizlik tezahü­rüdür. (En’am, 108,119) 

Şirkin icraatı, örneğin, kız çocukla­rını diri diri gömmeleri de ilimsizlik ürünü sapmalardan baş­ka bir şey değildir.

“Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyin­sizce katledenlerle Allah’ın kendilerine verdiği nzıkları, Allah’a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir za­man doğruyu ve güzeli bulamazlar.” (En’am, 140)


Şuraya kadar söylediklerimizin kısa bir özetini çıkarmak is­tersek şunu söylememiz gerekecektir: 


İlimsizliğin egemen olduğu bir zihniyet ve toplum şirke teslim olmuş demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder