07 Şubat 2025

FETÖ'NÜN KARA KUTUSU SAİD-İ NURSÎ’NİN ATATÜRK DÜŞMANLIĞI / FETO’S BLACK BOX SAID-I NURSI’S HOSTILITY TOWARDS ATATURK / الصندوق الأسود لمنظمة فتح الله غولن عداء سعيد النورسي لأتاتورك

 Selam..!

Türkiyede iken onseneler boyunca sempatizanı olduğum Hizmet Hareketinin ne idüğünü ve içyüzünü, MAALESEF, 61 yaşımdan sonra İsviçreye gelince farkedebildim. 

Geç oldu ama, buna da şükür diyorum. 

Genç ve yetenekli tarihçilerimizden SİNAN MEYDAN’ın, içeriği tamamen hakikat olan aşağıdaki yazısını, sizinle de paylaşayım diyorum. 

Sevgilerimle,

Abdullah Erdemli

Luzern - İsviçre

                              ***

Peace..!

I have been able to realize, UNFORTUNATELY only after I came to Switzerland at the age of 61, the true nature and get to know the inner face of the Hizmet Movement, which I had been a sympathizer of, for decades while I was in Turkey. 


I can almost hear some of you saying to me right now “GOOD MORNING AFTER SUPPER, OH ABDULLAH!”


It was late, but I am thankful to Allah for it. 


I would like to share with you the following article penned by one of young and high caliber Turkish historians, SİNAN MEYDAN, whose content is completely the truth and nothing but the truth. 

Cordially,

                            ***

ألسلام عليكم،،،

لقد تمكنت من إدراك الطبيعة الحقيقية لحركة الخدمة، التي كنت متعاطفًا معها لعقود من الزمان أثناء وجودي في تركيا، ولكن لسوء الحظ لم أتمكن من ذلك إلا بعد أن أتيت إلى سويسرا في سن 61 عامًا.


أستطيع أن أسمع بعضكم يقول لي الآن "صباح الخير بعد العشاء، يا عبد الله!"


لقد كان الوقت متأخرًا، ولكنني أشكر الله على ذلك.

أود أن أشارككم المقال التالي الذي كتبه أحد المؤرخين الأتراك الشباب ذوي الكفاءات العالية، ألسيد سنان ميدان، والذي كان محتواه الحقيقة تمامًا ولا شيء غير الحقيقة.

مع خالص التقدير،

                             ***

You can read translations of this article of Sinan Meydan, the young and high caliber Turkish historian, in various other languages by clicking on the "Translate" button in the lower right corner of this blog.}

                             ***

يمكنكم قراءة ترجمات هذه المقالة لسنان ميدان، المؤرخ التركي الشاب رفيع المستوى، بمختلف اللغات الأخرى بالضغط على زر "ترجمة" في الزاوية اليمنى السفلية من هذه المدونة.

                               ***

FETÖ'NÜN KARA KUTUSU SAİD-İ NURSÎ’NİN ATATÜRK DÜŞMANLIĞI…

                           ***

FETO’S BLACK BOX SAID-I NURSI’S HOSTILITY TOWARDS ATATURK…

                            ***

الصندوق الأسود لمنظمة فتح الله غولن عداء سعيد النورسي لأتاتورك…

                             ***

FETÖ’nün fikir babası Said-i Nursi, risalelerinde Atatürk’e ve silah arkadaşlarına “deccal, süfyan, mülhid, mürted, habis, firavun, zındık, mason, münafık” diyerek saldırmıştır. 

Dikkat ediyorum, 15 Temmuz 2016 darbesinden sonra “FETÖ’yle mücadele” sürecinde her şey konuşuluyor, lakin bir şey hiç konuşulmuyor :

FETÖ’nün hangi düşüncelerden beslendiği, kimleri kendine rehber edindiği, eskilerin ifadesiyle, kimden el aldığı adeta özenle toplumdan gizleniyor. 

Oysaki FETÖ bataklığını kurutmak için her şeyden önce FETÖ’nün fikir kaynaklarını bilmek ve onları kurutmak gerekir. Lafı hiç uzatmadan söylemeliyim ki, FETÖ bataklığını besleyen ana damar Said-i Nursi’dir. FETÖ, Said-i Nursi’nin risalelerinden beslenmiştir. FETÖ’nün “ışık evlerinde” yıllarca Said-i Nursi’nin “Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor” ve “Arş-ı azamdan indiği muhakkaktır” dediği Nur Risaleleri okutulmuştur. FETÖ müritleri, Kuran’dan çok, Nur Risalelerinden etkilenmiştir. FETÖ’nün kara kutusu Said-i Nursi’dir.


SAİD-İ NURSİ’DEN FETULLAH GÜLEN’E


Said-i Nursi’nin, Hz. Ali, Şeyh Abdülkadir Geylani ve evliya dediği bazı kimselerden aldığı bir habere göre (!) güya “ahir zamanda beklenen bir zat gelecek, Hristiyanların ruhani liderleriyle işbirliği yaparak üç görev yapacak : 


Birincisi, imanı kurtaracak.

İkincisi, şeriatı tatbik edecek. 

Üçüncüsü, hilafeti yeniden kuracak.”

(Sikke-i Tasdiki Gaybi, s. 9, 10). 


Olayların gelişimi, Fetullah’ın, kendisini, Said-i Nursi’nin bu safsata kehanetindeki “beklenen kutsal adam” olarak gördüğünü kanıtlıyor. Fetullah’ın, “Dinler Arası Diyalog” gibi çalışmalarının temeli de buraya dayanıyor. 

Nitekim Fetullah, “Fasıldan Fasıla” adlı kitabında Nasr Suresi’nin ilk ayetinde geçen “ve’l feth” ifadesinin “Fetullah” demek olduğunu iddia ederek şöyle diyor: 

“Buradaki nükteye gelince, Allah’ın bizi yaratması, HİZMET YOLUNA sevk etmesi, halkın kalbini bize tevcih etmesi... Hepsi Allah’ın yardımı ve inayetiyledir...”

(Fetullah Gülen, Fasıldan Fasıla, s. 184). 


Yani, Fetullah, Kur’an ayetinin kendisini işaret ettiğini belirtiyor.

Fetullah’ın, Kur’an ayetlerinin kendisini işaret ettiği düşüncesi Said-i Nursi kaynaklıdır. Nitekim Said-i Nursi de Kur’an’da birçok ayetin kendisinden söz ettiğini iddia ediyor. Örneğin, “Allah, göklerin ve yerin nurudur” diye başlayan Nur Suresi’nin 35. ayetindeki “Nur” ile kendisinin kastedildiğini, yine ayette yer alan “ateşsiz yanan bir alev” ifadesiyle de kendisinin eğitim görmeden Risale-i Nurları yazabilmesine gönderme yapıldığını belirtiyor. Güya Hud ve En’am surelerinde Allah doğrudan doğruya kendisine hitap ediyor! 

Yine Bakara Suresi 151 ve 269. ayetlerdeki “kendisine hikmet verilen, hikmeti öğreten ve herkese bilmediği şeyleri bildiren” kişinin kendisi olduğunu düşünüyor. (Ayrıntılar için bkz. Neda Armaner, Nurculuk, s. 14-17).


Said-i Nursi’ye göre “dinsiz” Türkiye Cumhuriyeti “darül harp”tir. Dolayısıyla bu “darül harp”i “darül İslam’a” dönüştürmek gerekir! 

İşte Fetullah’ın, Türkiye Cumhuriyeti kurumlarına “sızmak” istemesinin temelinde Said-i Nursi’nin bu “dinsiz Cumhuriyet” safsatası vardır. Fetullah, 18 Haziran 1999’da ATV’de, 19 Haziran 1999’da Sabah Gazetesi’nde yayımlanan kasetinde, Türkiye Cumhuriyeti’ni “darül harp” kabul ederek onu dönüştürmek için örtülü ve sinsice devlete sızdıklarını itiraf etmişti.

FETÖ’cüler, yıllarca ışık evlerinde Said-i Nursi’nin, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e kin kusan aşağıdaki satırlarını okuyarak yetiştiler.


İKİ DECCAL BİR SÜFYAN


Said-i Nursi, “Barla Mektupları”, “Şualar”, “Risale-i Nur Sönmez”, “Münazarat”, “Rumuzat-ı Semaniye” ve “Sırr-ı İnna A’tayna” risalelerinde Atatürk’e saldırmıştır.

Said-i Nursi’ye göre Atatürk, “deccal” ve “süfyan”dır. Bir risalesinde Atatürk’ten “Tek gözlü deccal” diye söz ediyor. 

(Barla Mektupları, s. 53).


Said-i Nursi, Beşinci Şua’da bahsettiği “deccal” ve “süfyan”ın, Atatürk olduğunu da bizzat ifade ediyor. “Süfyan ve bir İslam deccalinin MUSTAFA KEMAL olduğu Beşinci Şua’da anlaşılıyor” diyor.

(Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi, s. 44). 


İslam kaynaklarında Deccal, “ahir zamanda gelip İslam’ı yıkmaya çalışacak dehşetli biri” olarak tanımlanıyor. Sad-i Nursi, Atatürk’e ve onun kurduğu Cumhuriyet’e, özellikle cifir ve ebcet hesaplarıyla saldırıyor.

“Rumuzat-ı Semaniye” ve “Sırr-ı İnna A’tayna” risalelerinde Milli Mücadele’nin üç kahraman komutanı olan ;

Mustafa Kemal (Atatürk), 

İsmet (İnönü) ve 

Fevzi (Çakmak)’tan “İKİ DECCAL BİR SÜFYAN” diye söz ediyor.

Süyfan’ı şöyle açıklıyor :

“Süfyan, zındıkların başı, cahşilerin cahşisi (kararmışların kararmışı), Yahudilerin en habisi, zalimlerin en zalimidir.”

(Rumuzat-ı Semaniye, haz. Hüseyin Bulut, s. 105). 


Daha sonra da cifir ve ebcet hesabıyla Kevser Suresi üzerinden “iki deccal bir süfyan”ı anlatıyor. Önce “Ahir zaman deccalinden önce küçük deccallerin geleceğini” belirtiyor. Sonra, çok çirkin bir dille Atatürk’e saldırıyor.

“İslam şeriatını tahrip etmeye çalışan “Mason komite reislerinden ve hiçbir cihette müstahak olmadığı MUSTAFA KEMAL ismiyle malum olan ŞAHS-I MENHUS, o DECCALLERDEN birisidir” diyor. Sonra da ebcet ve cifir hesaplarıyla Kevser Suresi’ndeki “şanieke hüvel ebter” ifadesinin “O zındık (mason) komitesinin üç reisleri” dediği Mustafa Kemal’i, İsmet (İnönü)’yü ve Fevzi (Çakmak)’ı gösterdiğini iddia ediyor. Bu arada Atatürk’ü, “Muhammed Aleyhisselam’ın en büyük düşmanı olan GAZİ HERİF”

diye adlandırıyor.

(Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi, s.27, 28).


Sakarya ve Büyük Taarruz kazanılmasaydı, bu ülkenin Yunan yıkımından arda kalan camilerine çan takılacağını unutarak, bir din adamına yakışmayan çok çirkin bir üslupla Atatürk’e, İsmet İnönü’ye ve Fevzi Çakmak’a saldırıyor.


CİFİR - EBCED SAHTEKARLIĞI


Ancak ilginçtir. “Mustafa Kemal” isminin harf değeri aslında “şanieke hüvel ebter” ifadesine denk gelmiyor. Bunu fark eden Said-i Nursi bakın nasıl bir hile yapıyor. Kendi ifadeleriyle aktarıyorum :

“Baktım ki Mustafa Kemal ismine iki fark ile denk geliyor. Mustafa Kemal, ismine layık olmadığı (için) ‘mim’in arkasına nefye alamet bir ‘elif’ gelmeli!”

Yani, “Mustafa Kemal” adındaki harf sayısı hesaba uymayınca, “Mustafa Kemal ismine layık değildir” diyerek, hesaba uydurmak için “Mustafa Kemal”in adına harf ekliyor. “Mustafa Kemal” adını “Mestafe Bî-Kemal” biçiminde yazıyor. Aynı şeyi Atatürk’ün görev süresini hesaplarken de yapıyor. Yine “Mustafa Kemal”in adına harf ekleyerek bir yerde 12, bir yerde 16 rakamını buluyor ve buradan hareketle Atatürk’ün, 12 veya 16 sene ülkeyi yönettiğini belirtiyor! 

Ayrıca Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’ten, “Dinsiz Cumhuriyet” diye söz ediyor! Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı süresinden söz ederken de “Müddet-i firavuniyeti” (Firavunluk süresi) ifadesini kullanıyor.


Said-i Nursi, Kevser Suresi’nde geçen “fesalli lirabbike” ifadesinin ebcet değeri üzerinden de laik Cumhuriyet’e saldırıyor. Hilafetin 484 yıldır İstanbul’da yaşadığını, bu 484 rakamının, hilafetin kaldırıldığı 1922’ye denk geldiğini belirtiyor. 

(Oysaki hilafet 1924’te kaldırıldı). 

Hilafetin kaldırılmasının “dinsizlik” olduğunu, “laik Cumhuriyet’in” de “dinsizlik manasına geldiğini” söylüyor.

Ayrıca Kevser Suresi’nin üçüncü ayetindeki “...sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir” ifadeleriyle de Atatürk’ün kastedildiğini iddia ediyor.

Görüldüğü gibi, Said-i Nursi, açıkça hile yapıp şu yalanları söylüyor :


Birincisi, Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı süresi (1923-1938), 12 veya 16 yıl değil, 15 yıldır.


İkincisi, halifeliğin kaldırılmasının dinsizlikle bir alakası yoktur. Hilafet

siyasal bir kurumdur. Laiklik ise dinsizlik değildir. 


Üçüncüsü, Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’tan hiçbiri mason değildir. 


Dördüncüsü, doğru ebced hesabıyla Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak adlarındaki harf sayıları da Kevser Suresi’ndeki üçüncü ayetin toplam harf sayısına uymamaktadır. 

(Said-Nursi’nin çarpıtmaları ve doğru hesaplamalar için bkz. Şerafettin Güç, “Bir Tahrifatın Deşifresi, Said-i Kürdi Kevser Suresini Neye Alet Etti?”, Düşünce ve Tarih, S.18, s.16-21).


DİN DÜŞMANLIĞI SIRALAMASI


Said-i Nursi, Atatürk Cumhuriyeti’ni “İstibdad-ı askeriye-i keyfiye-i küfriye” olarak adlandırıyor. Yine cifir ve ebcet hesaplarıyla bulduğu rakamlardan yola çıkarak “Mason komitesinin üç reisi” dediği Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İsmet (İnönü) ve Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak)’ın, sözüm ona “derece-i hataları ve şeriat hakkında olan cinayette hisseleri”ni sıralıyor : 

Önce ebcet hesabıyla 1017 “hata sayısını” buluyor, sonra bu 1017 hata sayısından İsmet (İnönü)’nün 600, Atatürk’ün 321, Fevzi (Çakmak)’ın ise 103 hisse aldığını iddia ediyor.

Dine zarar verme konusunda en büyük hisseyi, “icraatçı” olduğu için İsmet (İnönü)’ye veriyor. Atatürk’e “şeytani” diyor. 

Fevzi (Çakmak)’ı ötekilere göre “bir derece iman sahibi” olarak adlandırıyor. 

Atatürk ve İnönü’den “öteki gaddarlar” diye söz ediyor. 

Fevzi (Çakmak)’ı, “dizginleri öteki gaddarların eline vermekle suçluyor.

(Sırrı İnna A’tayna Risalesi, s. 37).


Said-i Nursi, Türkiye’yi 2. Dünya Savaşı’na sokmayanın da İsmet İnönü değil, “Risale-i Nur” olduğunu söylüyor. 

(Sikke~i Tasdiki Gaybî, s. 45).


DURMADAN ATATÜRK’E SALDIRIYOR


Said-i Nursi, Atatürk’ü, “Halkın nefretine layık adam, İslam dinini yıkmaya çalışan kişilerin en büyüğü (deccal)” olarak adlandırıyor. 

(Alparslan Işıklı, Said-i Nursi, Fethullah Gülen ve Laik Sempatizanları, s.24).


Denizli müdafaasında açıkça Atatürk’e saldırıyor ; Atatürk’ün Milli Mücadele’deki rolünü azaltmaya çalışıyor :

“Benim kırk sene önce beyan ettiğim bir hadisin o şahsa (Atatürk’e) vurduğu tokada binaen, sabık mahkemelerimizde bana hücum eden bir savcıya dedim. Kahraman ordunun zaferi ve şerefi ona verilemez” diyor. 

(Şualar, 300,302, 319).


Başka bir risalesinde de “Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş BİR ADAM hakkında 30 sene evvel hadis-i şerifin ihbarıyla KURAN’A ZARARLI öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra MUSTAFA KEMAL’in o adam olduğunu zaman gösterdi” diyor. 

(Emirdağ Layihası, C.1, s. 279).


Said-i Nursi, Atatürk’ü “süfyan, deccal, tağut, dalâlet-i zındıka komitesinin firavun meşreb reisi, ehl-i dalaletin dehşetli şahsiyeti” diye adlandırdığı için mahkum

oluyor. Buna karşı “hapisteki Nur talebeleri” ağzıyla verdiği cevapta,

Atatürk’ün, “bu milletin istiklalini ve istikbalini mahvettiğini”, dünyadaki

“350 milyonluk manevi ihtiyat kuvvetini”, yani, dünya Müslümanlarını “milletin aleyhine çevirip dinsizliği dindarlara tercih ederek” 70 milyon Arap’ı elinden çıkardığını iddia ediyor.

(Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi, s. 43-44). 


Bütün bunları söylerken de 1. Dünya Savaşı sırasındaki “Arap ihanetinden” ise hiç söz etmiyor.

İşte Türkiye’de bugün DİN ÜZERİNDEN ATATÜRK VE CUMHURİYET DÜŞMANLIĞI yapanların çoğu, Said-i Nursi’nin bu tür safsatalarıyla Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşman oldular ve olmaya devam ediyorlar.


SAİD-İ KÜRDÎ


Said-i Nursi, uzun yıllar “Said-i Kürdi” adını kullandı. 

Milli Mücadele yıllarında 

- Kürt Teali Cemiyeti, 

- Teali-i İslam Cemiyeti, 

- Kürt Neşriyat Cemiyeti,

- Kürdistan Azmi Kavi 

adlı derneklerin kurucuları arasında yer aldı. 

1925’teki Şeyh Sait İsyanı’ndan önce ayrılıkçı Azadi örgütüyle ve isyanın elebaşı Şeyh Sait’le görüştü, ancak fiilen isyana katılmadı. İsyan sonrasında Batı’ya sürüldü.

Türklerin, Kürtleri ezdiğini düşünüyor.

“Türklerin, Kürtlerin milliyetlerini kaldırıp onların dillerini unutturduklarını” belirtiyor.

(Mektubat, s.339).


Necip Fazıl’dan öğrendiği 1938  Dersim Olayı’nı, Atatürk’ün “deccal olduğuna kanıt olarak gösteriyor. Bunun, “zındıklık, münafıklık, vatan ve millete hadsiz bir düşmanlık olduğunu” söylüyor.

(Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi, s. 42, 44).


Bir keresinde de etnik kökeni üzerinden Atatürk’e saldırırken Türkleri övüyor :

“İslam’ın en büyük ordusu ve kahraman milleti olan Türk’e, bütün mahiyetlerine zıt, bütün ecdatlarını darıltan, inciten, manen ihanet eden ve neslen hiç Türklükle münasebeti olmayan bir adama (Atatürk’e) Türklerin ceddi ve büyük babası namını vermenin” Türklüğe ihanet olduğunu söylüyor.

(Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi, s.45).


Bu arada az daha unutuyordum!

Said-i Nursi’yi 2. Abdülhamit bir süre

akıl hastanesinde tutmuştu. 

(Şerif Mardin, Bediüzzaman Said Nursi Olayı, s. 131,132). 


Bunu kendisi de itiraf ediyor. 

(Said’i Nursi, Divan-ı Harbi Örfi, s. 6)


Bu topraklarda yaşayan aklı başında birinin -EĞER CAHİL VEYA HAİN DEĞİL İSE- Atatürk’e düşman olması, mümkün müdür Allah aşkına?


BATAKLIĞI KURUTMAK


Şapkayı dinsizliğin sembolü olarak gören, “350 bin tefsirin işaretiyle tesettüre en uygun kıyafet çarşaftır. Çarşaf kadınların siperi, kafesidir” diyen Said-i Nursi’nin tüm hayatını ; risalelerindeki saçmalıkları, Milli Mücadele’deki sessizliğini, 1950’lerdeki partizanlığını ; 1958’de Emirdağ’da yeşil tuğralı bayrakla Menderes’i karşılayışını, vb. buraya sığdırmam mümkün değil. 

(Ayrıntılar için bkz. Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 2. Kitap, s. 503-572).


Sözün özü şu :


FETÖ’yle aynı kaynaktan, Said-i Nursi’nin risalelerinden beslenen BUGÜNKÜ SİYASİ İSLAMCI KAFANIN, o bataklığı kurutması imkânsızdır. O bataklığı kurutmadıkça, FETÖ bitirilse bile, yeni FETÖ’lerin ortaya çıkması engellenemez. 


Kaynak :

https://www.sozcu.com.tr/fetonun-kara-kutusu-said-i-nursinin-ataturk-dusmanligi-wp2041504#

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder