Yaşar Nuri Öztürk'ün ''KUR'AN'I TANIYOR MUSUNUZ? O'NU HİÇ OKUDUNUZ MU?'' isimli eserinden, okuyacak olanların hüsn-i istifadesi ümidiyle, iktibasa devam ediyoruz.
Abdullah Erdemli
********************
ANAHTAR ADRESLERE GÖNDEREN KİTAP
Yirminci yüzyılın büyük Müslüman düşünürlerinden biri olan Mûsa Cârullah (ölm.1949) İSLAM MİLLETLERİNİN KADERİNİ KARARTAN ANLAM KAYDIRMALARIndan birine zemin yapılan ‘HÂKİMİYET KAVRAMI’na değinirken şu muhteşem tespiti yapmıştır:
“Allah Rabbul Âlemin ‘‘ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER ZALİMDİR-KÂFİRDİR’’ demişse Allah’ın indirdiği ile, Tenvirlerde, Bezzâziyelerde, Câmiu’r-Rumûzlarda (HURAFELERLE DOLU BAZI FIKIH KİTAPLARInda) yazılmış HÜKÜMLERİ KASTETMEMİŞTİR” (Mûsa Cârullah; Rahmet-i İlahiye Burhanları, 84)
Yüzyılımızın, bize göre, en büyük ilahiyatçı filozofu olan Alman asıllı Amerika’lı bilge Paul Tillich, Musa Cârullah’ın altını çizdiği gerçeği, şu muhteşem satırlarla ifadeye koymuştur :
“Vahyedilmiş herhangi bir doktrinden söz edilemez ; vahye aracılık yapmış ve doktrinal terimlerle açıklanabilecek olaylar ve durumlardan söz edilebilir. ‘Tanrı sözü’, ne vahyedilmiş bir direktif ne de vahyedilmiş bir doktrin içerir ; ‘Tanrı sözü’, vahye aracılık yapmış olan duruma eşlik eder ve onu açıklar.” (Tillich, Systematich Teology, 1/125)
''ALLAH'IN İNDİRDİĞİ'', GELENEKSEL FIKIH KİTAPLARINDAKİ YORUMLAR OLMADIĞI GİBİ, SADECE ''DİN BUYRUKLARI'' DA DEĞİLDİR. ALLAH’IN ESAS İNDİRDİĞİ, ''AKLIN HÜKÜMLERİ''DİR. DİN BUYRUKLARI ONDAN SONRA GELİR. İslam fıkıh tarihinin onur burçlarından biri olan Kadı Abdülcebbar (ölm. 415/1025) ünlü eseri el-Muğni’de, akıl ile vahiy ilişkisinin dayandığı ilkeyi belirliyor :
“AKIL İLE VAHYİN KAYNAĞI BİRDİR : ALLAH’TIR, DOLAYISIYLA BU İKİSİ ÇELİŞİP ÇATIŞMAZ. EĞER ÇATIŞIR GİBİ GÖRÜNÜRLERSE AKIL ESAS ALINIR, VAHYİN VERİLERİ AKLA UYGUN HALE GETİRİLMEK ÜZERE TE’VİL EDİLİR.” (Kadı Abdülcebbar; el-Muğnî, 8/280)
Abdülcebbar bu temel ilkeden çıkacak pratik sonuçlara da dikkat çekmiştir.
Şöyle diyor : “AKIL İLE ZATEN BİLİNEBİLECEK HÜKÜMLERİ DİNE İZAFE ETMEK GEREKMEZ. VAHİY OLMASAYDI BİLİNEMEYECEK HÜKÜMLER OLAN İBADETLER İSE AKLA HAVALE EDİLMEZ.” (Aynı eser, 15/26,17/-102)
Bu anlayışın zorunlu sonucu olarak Abdülcebbar DİNSEL DELİLLER SIRALAMASINDA İLK SIRAYA AKLI KOYMAKTADIR. Kur’an ikinci sırada, sünnet ise üçüncü sırada yer alıyor. Abdülcebbar’a göre, aklî alanda yani muamelât alanında peygamberi / peygamberleri örnek almak gerekmez. Hatta böyle bir şey isabetli, sağlıklı olmaz, (aynı eser, 17/270)
Dahası var : Abdülcebbar’a göre, iman ve ibadet alanı dışındaki konularda aklın verileriyle hareket edilerek Kur’an ayetleri hükümden düşürülebilir. Ekleyelim ki bu konuda Abdülcebbar’ın kendisinden yaklaşık yüz yıl önce ölmüş bulunan bir selefi vardır: Ehlisünnet imamlarından Ebu Mansûr Mâtüridî (ölm. 33/944). Mâtüridî, Te’vilatü’l-Kur’an adlı eserinde, KUR’AN’IN MUAMELÂT HÜKÜMLERİNİN İÇTİHAT İLE NESHEDİLEBİLECEĞİNİ SÖYLEMEKTE ve örnek olarak da Halife Ömer’in, Müellefetü’l-Kulûb’a (kalpleri İslam’a ısıtılanlara) zekâttan pay verilmesini emreden Kur’an ayetini “BUGÜN BÖYLE BİR ŞEYE İHTİYAÇ YOKTUR” diyerek askıya almasını göstermektedir.
BU AKILCI YAKLAŞIMLAR, Mâtüridî ve Abdülcebbar’dan üç yüz küsur yıl sonra gelecek olan Mâlikî fakîhi Necmuddin et-Tûfî (ölm. 716/1316) tarafından bir fıkıh ekolüne dönüştürülerek, ünlü ‘MASLAHAT’ (KAMU YARARI) felsefesinin şu söylemiyle doruk noktasına ulaştırılacaktır:
“MUAMELÂTTA HÜKÜMLER MASLAHATA (KAMU MENFAATiNE) GÖRE BELiRLENiR. BU ALANDA DiNiN VERiLERi SADECE BiRER ÖRNEKTiR, TÜM ZAMANLARI BAĞLAMAZ.”
BEŞ TEMEL ADRES
Kur’an bize gösteriyor ki, ‘’ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEK’’, ‘’ALLAH’IN HÂKİMİYETİ’’ veya ‘‘KUR’AN’I HAKEM YAPMAK’’ veya ‘’VAHYİ EGEMEN KILMAK’’ tabir ve söylemlerinin Kur’anî anlamı, şu aşağıdaki değerlerin oluşturduğu ilkelerle hükmetmektir. Başka bir deyişle, BU SÖYLEMLERİN GERÇEK ANLAMI, KUR’AN’IN ALTINI ISRARLA ÇİZDİĞİ ŞU TEMEL ADRESLERE GİTMEKTİR:
1. Allah’ın, işletilmesini ısrarla emrettiği ve evrenin sırlarını çözücü kıldığı AKIL,
2. KUR'AN’ın bizzat kendisi,
3. Varlık, hayat ve insana egemen olan yaratılış kanunları (SÜNNETULLAH VEYA KADER),
4. Bilim,
5. Mâruf yani ORTAK-EVRENSEL İNSANLIK DEĞERLERİ.
Eğer Allah adına, O’nun dini adına konuşmak gibi bir hak ve ödevden söz edeceksek bilmeliyiz ki, bu hak öncelikle aklın ve varlık kanunlarının hakkını verenlerindir. AKLA VE O KANUNLARA TERSLİĞİ DİNLEŞTİRMİŞ benliklerin “Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik atar” (Yunus, 100) diyen bir Kitabın dini adına avukatlık yapma cür‘etleri ve yüzleri olmamak gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder