“Kur’an’ı Tanıyor musunuz? Onu Hiç Okudunuz mu?” adlı kitaptan Kur’an’ı öğrenmeye devam edelim…!
KUR’AN’DAN ÇIKARILABİLECEK İLİMLER TASNİFİ
Geleneksel islami literatürün ilimleri tasnif eden ‘mevzûatü’l-ulûm’ türü eserlerinde yer alan ‘ilimler sınıflaması’ Kur’an’ın verilerine tam anlamıyla uymaz.
Geleneksel İslâmî metinlerdeki, özellikle ilk iki asırdaki ‘ilim’ kavramı, Kur’an’ın sözünü ettiği ‘bilimsel bilgi’den çok uzak bir kavramdır ve daha çok “hadislere dayalı dinsel bilgileri” ifade eder.
Montgomery Watt, bu noktayı isabetle teşhis etmiş ve açıklamıştır. (Watt, İslam
Düşüncesinin Teşekkül Devri, 76-77)
Gerçek şu ki, eski dönemin ilim anlayışı, “ruhu itibariyle antiklasik olan Kur’an’ın” bilgi toplumuna hitap eden mesajını anlamakta yetersiz kalmıştır.
Bunu elbette mazur görmek gerekir.
Elverir ki, geleneksel mirasın bu konudaki tespitlerinde ısrarlı olmayalım.
Hicrî ilk yüzyılda ilim ‘hadis ezberciliği’ anlamında kullanılmıştır.
İkinci ve üçüncü yüzyılların bu anlayışa getirdiği ilave değişim, “ilim” içine sadece fıkhın da sokulması kadar oldu.
İmam Şâfîî (ölm. 204/ 820) gibi bir büyük fakîh bile ilmi, sadece “fıkıh ve usul-i fıkıh” anlamında kullanır.
(Şâfiî, Cimâu’l-İlm, bab: 2, s. 35-38)
Kelam ilmi ve fıkıhta önemli bir otorite sayılan Fahrülislam Pezdevî (ölm. 483/1090), ‘Usûl’ adlı ünlü eserinde iki tür ilim olduğunu söylemektedir:
Tevhit ilmi, şeriat ilmi.
Bu sınıflamalar Kur’an’ın verilerinin çok az bir kısmını içermektedir.
- Göklerin ve yerin katmanlarını,
- tarih kalıntılarını,
- gece ile gündüzün seyrini,
- Firavun mumyasının incelenmesini
tevhit veya şeriat ilimleriyle nasıl yapacaksınız?
Kur’an bunların da incelenmesini istiyor.
Tasavvuf-tarikat geleneğinin, ilmi, ‘
- ‘hal ilmi,
- ‘kaal ilmi’ diye ikiye ayırması ve ilmi,
‘içsel aydınlanma’ olarak tanıtan yaklaşımı da Kur’an’ın söylediğinin çok küçük bir kısmıdır.
Tasavvuf-tarikat geleneğinin bu ilimler tasnifi, ilmin değil, olsa olsa irfanın tasnifi olabilir.
Kur’an,
- ‘kutsal olan ilimler
- ‘kutsal olmayan ilimler’
diye bir ayrıma da izin vermez.
İlimler ve âlimler konusunda Kur’an adına bir kutsallıktan ve bir saygınlıktan söz edeceksek şunu söyleyeceğiz:
İstisnasız bütün ilimler kutsal, istisnasız bütün âlimler saygındır.
Elinizdeki eser (KUR’AN’I TANIYOR MUSUNUZ? ONU HİÇ OKUDUNUZ MU?) bu konuyu daha fazla irdelemeye müsait değildir.
Biz burada, teknik bir sınıflama yapmadan, Kur’an’ın ilimler tasnifi olarak sayılabilecek bir tabloda mutlaka yer alması gereken unsurların çok önemlilerine sadece işaret etmekle yetineceğiz.
1. Vahyin mahiyetine ilişkin ilim:
Bu bilim dalı veya dalları vahyin mahiyetini, onu anlama yollannı ortaya koyacak ilim şubeleridir. (bk.Yusuf, 86, 96; Kehf, 65)
Bu arada, ilim ve ilhamın münasebetine de değinmek yerinde olur:
İlham, sahibine bir bilgi kazandırırsa da bu, ‘objektif-bağlayıcı’ bir bilgi değildir.
Sadece sahibi için anlam ifade eder.
Nitekim, Kur’an, ilhamla aynı kökten bir tek kelime kullanmıştır, o da benliğe ‘takvasının ve bozukluğunun ilhamıdır. (Şems, 7-8)
Yani benliğin bizzat kendini ilgilendiren bir uyarmadır.
Burada söz konusu olan, ilim olmadığı gibi sıradan bilgi bile değildir; bir vicdanî duygudur.
Gerçek şu ki, ilhamın hiçbir ilim değeri yoktur.
İslam din bilginleri bu gerçeği çok erken bir dönemde görmüş ve bunu İslam akidesinin manifestosu içine bir ilke olarak koymuşlardır.
İslam toplumlarına asırlardır egemen olan tasavvuf-tarikat geleneğince işlemez hale getirilen bu ilke hemen bütün akait kitaplarında tekrarlanmıştır.
Bu ilke, Ebu Hafs Ömer en-Nesefî’nin ‘Akaid’ adlı eseri ve bu eserin Sadeddin Teftezânî (ölm. 791/1388) tarafından yapılan şerhindeki şekliyle şöyledir:
“İlham ve rüya ilim sebeplerinden değildir.”
Yani ilham ve rüya yoluyla elde edilen sübjektif bilgiler, başkalarını bağlayan İlmî veriler türünden bilgiler değildir.
Bu noktada hem din hem de akıl adına konması gereken ortak ölçüyü dâhiyane bir vukufla ortaya koyan çağdaş ilahiyatçı filozof Paul Tillich (ölm. 1962) şöyle yazıyor:
“Şiir, güzellik verebilir fakat gerçeği asla veremez. Ahlak, iyi bir hayat yaşamada bize yardımcı olabilir ama o da bizi gerçeğe götüremez. Din, derin heyecanlar yaratabilir ama din de gerçeğe sahip olduğunu iddia edemez. Bize gerçeği kazandıracak olan, sadece bilimdir. Sadece bilim bize, tabiatın çalışma tarzına, insanlık tarihinin kayıtlarına, insan aklının sırlarına nüfuz imkânı verir.” (Tillich, The New Being, 66)
2. Yaradılışa, özellikle ilk yaradılışa ilişkin ilimler: (bk. Vâkıa, 62)
3. Kıssaları değerlendirmeye ilişkin ilimler: (bk. A’raf, 7)
4. Tabiat olaylarının ve Sünnetullahın (tabiat kanunlannın) incelenmesine ilişkin ilimler.
5. Gök cisimlerinin seyrine, gök olaylarının izlenmesine, Ay ve Güneş’in menzillerini takdire, yılların gelip geçişiyle ilgili hesapların yapımına yarayan ilimler: (Yunus, 5; İsra, 12)
6. Silah ve savunma âletlerine ilişkin ilimler: (Enbiya, 80)
7. Kutsal metinler tarihine ilişkin ilimler.
Kur’an kutsal metinlere ilişkin ilimden habersiz olanlara ümmî diyor. (Bakara, 78) Ümmî, okuma yazma bilmemekle ilgili bir kavram değildir.
Ehl-i Kitab’ın elindeki kutsal metinler bilgisine sahip olmamakla ilgilidir.
Kur’an bu anlamda bütün Arap Yarımadası Cahiliye toplumunu ‘ümmî’ diye nitelemektedir. (bk. Bakara, 78; Âli İmran, 20, 75; Cumua, 2)
Oysaki onlar içinde birçok okuma yazma bilen insan vardı.
Bakara 78 ile Âli İmran 20, ümmî sözcüğünün âdeta tanımını vermektedirler :
Birinciye göre ümmî, kitabı bilmeyenlerdir. İkinci ayetse ‘kendilerine kitap verilenleri’ (Ehl-i Kitab’ın ulema sınıfı) ümmîlerin karşıt kavramı olarak kullanmakta, böylece ümmî sözcüğünün okuma yazma bilmeyen değil, Ehl-i Kitab ulemasının elindeki kitapları bilmeyen anlamına geldiğini dolaylı yoldan ifade etmektedir.
8. Kutsal metinlerin incelenmesine ilişkin ilimler.
9. Tann’nın koyduğu normları anlamaya yönelik ilimler:
Kur’an bu noktada ‘dinde tefakkuh’ tabirini kullanmaktadır, (bk. Tevbe, 122)
Ayetteki tefakkuh sözcüğü, bugün İslam din ilimlerinden en önemlisinin adı olan ‘fıkıh’ kelimesinden türemiş bir sözcüktür ve ‘fıkıhta derinleşmek’ anlamı da taşımaktadır. (Bakara, 230)
10. Eski medeniyetleri ve tarihsel kalıntıları inceleyen ilimler. (Nemi, 52)